Lavinya Dergisi

SEVİN
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Umutsuzluk ile başlıyor çaresizliğimize olan yolcuğumuz. Kaybettiğimizi, yenildiğimizi düşündüğümüz her an biraz daha geriye gidiyoruz hayatta. Aslında pes etmemek, her an umut etmek pusulamızın gösterdiği tek yön olmalı. Kaybettiğinde bile. Sonrası zaten bir şekilde yoluna giriyor. Hayat itekliyor, önce biraz zorlanıyorsun ama bir şekilde yürümeye başlıyorsun çünkü alışıyorsun. Aşık oluyorsun sanki dünyadaki tek insan o zannediyorsun halbuki değil, kötü bir olay yaşıyorsun zannediyorsun ki en kötüsü bu, değil. Doğru düşünemiyoruz, güzel sevemiyoruz ve yaşayamıyoruz. Sonra da çaresizlikler, umutsuzluklar ve mutsuz bir yaşam. Kıyaslamadan yaşasak, abartmadan sevsek ve her şeyde sadelikten yana olsak. Belki de bir şeylerin üstesinden geliriz. Evet, umutsuzluk ile başlıyor çaresizliğe olan yolculuğumuz ama umutsuzluk neden oluyor? Hiç düşünüldü mü? Belki de kıyasladığımızdan, abarttığımızdan, gösteriş merakımızdan, hep daha iyisi olsun isteğimizden. Olduğu gibi yaşayıp, şükretmek varken neden bu doyumsuzluk? Gözleri görmeyen birinin görmek istediği ilk şeyin annesi ve renkler olduğunu biliyor musunuz? Mesela ben Neşet Ertaş’ın devrine denk geldiğim için dahi şükrediyorum. Elimizde olan şeyleri sevmekle başlamalıyız dünyaya. Çünkü sevginin olmadığı anda umutsuzluklar başlıyor ve beraberinde; çaresizlikleri, mutsuz bir yaşamı getiriyor. Sevgi her şeyin ilacı. Bir böceği gördüğünüz için gözlerinizi, yağmur yağdığında toprak kokusunu alıyorsanız burnunuzu, hayvanları, çiçekleri ve hayatı sevin. İşte o zaman geceleri sokakları ışıl ışıl aydınlatan sokak lambaları gibi hayat yolumuzu aydınlatabiliriz…