Lavinya Dergisi

SUSULU
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

'Vira bismillah' dedi Hasan. Çalıştırdı ekmek teknesini. Düşündü. Motor hız aldıkça kıyıya baktı. Maviye daldı. Adaya yerleşeli koca beş yıl geçmişti. İlk yıllar başka diyarlarda denize açılmak bahanesiyle geldiği taşa, toprağa nasıl da âşık olmuştu? Gidememişti. Onun aşkının aslında bambaşka olduğunu zamanla duymuştu tüm ahali. Lakin kimsecikler yüzüne vurmaz, sadece gülerlerdi türlü bahanelerine. Biliyordu Hasan. Yüzüne vurulmayan ama ardından tüm söylenenleri. O'na deli balıkçı dediklerini. Olsun. Varsın desinler. İyi adamdı. Deli değildi. Düşünmeye devam etti dümeni çevirirken. Kimseye bir kötülüğü yoktu. Fazla konuşmazdı. Kalp kırmazdı. Tuttuğu balıkları da üç beş kuruşa fakir fukaraya dağıtırdı. Hatta çoğu zaman para bile almazdı. Dolu dolu gelirdi ağları. Bereketli. Tek istediği aşktı. Susulu'ydu. O aşk ki onun aklını o kadar başından almıştı. Ne para görüyordu gözü, ne pul. Ne kara ne de deniz. Susulu'yu görmeye gidiyordu bir heves. Eli boş dönüyordu. Yüzünden belliydi mutsuzluğu. Ağlar doluymuş ne fayda! Gönlü eksikti. Balığa giderken hep mavi giyinir, tıraş olur, saçlarını sağa doğru tarardı. Hayır! Deli balıkçı değildi. Deli değildi. Görmüştü O'nu. Kızıl saçları vardı. Upuzun, parlak. Mavi gözleri. En berrak denizden dahi berrak. İçinde kaybolurdu insan. Zarifti. Bembeyaz bir teni. Beyaz renk hiç bu kadar güzel olmamıştı. Pürüzsüz. Rengârenk kuyruğu ışıldıyordu. En çok mavi renk hâkimdi kuyruğuna. Ondandı mavi sevdası. Şarkılar söylemişti Hasan'a. Bilmediği bir dilde ve duymadığı bir tınıda. Yumuşacıktı sesi. Tekneyi durdurup onu izlemişti Hasan. Saatlerce. Ta ki gün batana dek. Hayatında hiç bu denli bir güzel görmemişti. O'nu kimse görmemişti. Adada insanların ayak basmadığı kıyılara düşmüştü yolu. Barbunya bulmaya gidip, Susulu'yu bulmuştu. Âşık olmuştu. Kar, kış, fırtına demeden her gün gitmişti aynı yere ama yoktu. Kitapçılar gezmişti, efsaneler dinlemişti. Gemiciler için felaket demekti. Kimileri “Tanrıça” demişti. Kimileri yarı insan, yarı balık kadın. Yunan mitolojisinde “Su perisi”. “Siren” ismiyle bilenlerde vardı. Ama Hasan “Susulu” diyordu. Belki Türk mitolojisinde bu isim kullanıldığı içindi. O'na daha yakın gelmişti. “Hasan ve Susulu”. Teknesinin adını da “Susulu'” olarak değiştirmişti. Eski adı “Garip” ti. Yeni adını beyaz üzerine mavi boyayla yazmıştı. Her bir harfe tek tek özenmişti fırçasından boya damlarken. Belki Hasan'ı uzaktan izliyordu aşk'ı. Görünce kesin hoşuna gidecekti. Belli ki nazlıydı. Ne de olsa O’da kadındı. Bir defa çıkmıştı karşısına. Şarkılar söylemişti. Biliyordu, yine çıkacaktı. Hasan'ı seçmişti. Deli balıkçı değildi. Yine çıkacaktı. Belki de bugün ya da yarın. Öbür gün. Bir gün. SUSULU...