Lavinya Dergisi

PETRİKOR
Bilge ERDOĞAN

Gözlerindeki parıltının her zaman ona yol gösterdiği, baktığı her şeyde yeni anlamlar, yeni hayatlar görebilen ve gördüğünü hayal dünyasında canlandıran biri.

Güne perdenin ardındaki güneşin parlak ışıklarının göz kapaklarıma çarpmasıyla uyandım. Kulaklarımda cama tıklayan yağmurun şarkısıyla gözlerimi hafifçe araladım, kirpiklerimin arasından sarı-turuncu renk cümbüşü göz bebeklerime çarptı. Gökten ilkbaharın son damlaları düşüyordu toprağa. Yorganımı üstümden attım, ağır ağır yataktan kaldırdım kendimi. Pencereyi açtım, yüzüme vuran nemli toprak kokusu tüm bedenimi cezbetti adeta. Mutfağa geçtim, raftan kupa alıp bir kahve yaptım kendime. Kahvemi de alıp indim bahçeye. Yağmurla birleşen o çiğ toprak kokusunu daha yakından hissetmeyi arzuluyordum. Ahh toprak… Toprağın anlamı bende çok başkaydı. Ona her dokunduğumda, kokladığımda küçükken çamurdan yaptığım pastalar, topladığım meyve ve sebzeler, o yetiştirdiği çiçek bahçeleri gelirdi aklıma. Babamın tarlada bize anlattığı hikayeler, toprakla keşfettiğim minik yeni hayatlar beni bu yaşımda bile hala heyecanlandırıyordu. Kahvemi yanda duran taşın üzerine koydum. Eğilip uzandım yere doğru, bir avuç toprak aldım, gücümün yettiğince sıktım avucumu her tanesini hissedercesine. Yağmurla birleşen toprağın o yumuşak dokusu birleşti hücrelerimle. O anın huzuru dolandı belime tüm yorgunluğumu alırcasına… Oturdum bir köşeye yağmurun hafif serpilişini, toprakta yarattığı eşsiz kokuyu içime çekmeye, ağaçlardan uçuşup birbirlerine fısıldayan kumru seslerini dinlemeye başladım. Sevgi her yerde geçerliydi. Doğanın melodisi insanın iç huzuruna dokunan tek şeydi… Tabi ki duyabilene… Az da olsa hayatın koşturmacasından uzaklaşıp kendimi aradım, kendimle buluştum, dertleştim, kendimi sevdim… O anın bana hediye ettiği çocuksu duygularımla kucaklaştım. Bu koku beni öyle yerlere taşıyordu ki kalbimin ritmi hızlandı, sanki aldığım her nefeste başka bir hayal dünyasındaydım. Toprak yağmura ben onların beraberliğinden doğan bu kokuya aşıktım. ‘’Ben en çok sadeliği sevdim, doğanın bana verdiği karşılıksız huzuru-mutluluğu sevdim, beni ben olarak kabul etmesini sevdim, ona dokunduğumda ellerimi itmek yerine çiçeklerle süslemesini sevdim, bana tamamen şeffaf olmasını içini açabilmesini; beni sorgusuz dinlemesini sevdim… beni her mevsim mutlu edebilmesini, yeni canları kucaklayıp çoğaltmasını sevdim… ben onunla çocuklaşmayı sevdim.’’