Lavinya Dergisi

KENDİN OLMA ZAMANI
Bilge ERDOĞAN

Gözlerindeki parıltının her zaman ona yol gösterdiği, baktığı her şeyde yeni anlamlar, yeni hayatlar görebilen ve gördüğünü hayal dünyasında canlandıran biri.

Hayattaki bir günümüzü nasıl yaşarız? Neler düşünür, nelere dikkat ederiz? Hepimizin farklı anları gündelik işleri vardır. Bir günün sabahında kıyafetimizi seçerken, hareket ederken, birileriyle iletişim kurarken, bir şeyler yer içerken, düşündüğümüz şeyleri paylaşırken içimizde evet-hayırlar savaşmaya başlar. Bugüne kadar ebeveynlerimizden gelen yetiştirilme tarzlarımızda ‘’insanlar ne der’’ algısıyla büyütüldüğümüzden istemeden de olsa buna yönelik davranışlarda bulunuruz. Hişt bağırma insanlar ne yaramaz çocuk der, onu giyersen komşular laf eder, yanlış cevap verirsem öğretmenim kızar mı? Şöyle yaparsam kesin arkadaşlarım dalga geçer… Aslında içimizden geleni seçmek, konuşmak, eylemlendirmek yerine topluma uygun olanı arar çıkartırız. Bunların sonucunda belki çevremizde aferinleri toplarız ama bu bizi tatmin edemez. Çünkü kendi içimizdekini yok sayarak yola devam etmeye çalışırız. Sonucunda kendini tanıyamayan insanlara dönüşürüz. Yeni yaşlar alır yeni adımlar atarız ama laf söz olmasın diye atamadığımız her adımında içimizdeki eksiğini büyütürüz. Hayatın gerçek zevkini unuturuz. Belki bir gün fark eder değiştirmeye çalışırız bu yaşadıklarımızı. O zamanda çevremiz ‘’ sen böyle biri değildin, neden farklı biri gibi davranıyorsun?’’ diyerek yine senin kişilik algını zedelerler. Toplumdaki ‘’saygı’’ kelimesinin anlamı farklılaşmış ve kalıplaşmış. İnsanlar fikir ayrılıklarına, başkalarınca gülünç gelen düşüncelere, bilmeyenin öğrenme yaşına, giyim tarzına, okuduğu bölüme, zevk alarak yaptığı hobilerine, akranlarıyla kurduğu arkadaşlık deneyimlerine ve daha birçok konuya yargılayıcı yaklaşmak yerine ‘onun hayatı onun tercihi, kendi yaşayarak öğrenmeli’ gözüyle bakabilselerdi yenilenen onlarca nesil sığ kalıp yargılarına sıkışmaz, başkalarının yolundan gitmeye zorlanmaz, kendi yollarını aramayı tercih ederlerdi. Ne yazık ki başta aile büyükleri ve ebeveynler kendi yaşantılarının gölgelerini çocuklarına yansıtıyorlar. Onları da zincir döngüye katıyorlar bu zinciri kırmak isteyeni yargılıyor ve suçluyorlar. Hal böyle olunca çocuk ilk en yakınından gördüğü bu davranış karşılığında baskılanıyor ve ilerleyen zamanda kendi potansiyelini açığa çıkartmaya korkuyor. Belki de hepimizin şikâyeti baskılanmak üzerine kuruludur. Hevesle attığımız her hayali adımda yıkılan, tercih değişikliği yaptırılan kişiler belli bir süre sonra ya danışmadan hareket edemeyen ya da bir süre sonra hiç adım atmayan kişilere dönüşürler. Ne kadar küçük gözükse de bir konunun insan hayatına birden çok getirisi olabiliyor. Ve bunu aşabilecek olanlar yine kendimiziz. Hayallerimiz doğrultusunda adımlar atmalı bizlerden çoğalacak nesillere özgüven aşılamalıyız, onları ve kendimizi bu kalıp yargılardan çıkartmalı hayattan mutluluğu alabilen bireylere dönüştürmeliyiz. Bu şekilde herkes sevdiği, ilgi duyduğu maddeye odaklanır ve pozitif enerji çoğalır. Gerçekliğinizi yakaladığınız günleriniz olsun…