Lavinya Dergisi

GÜZEL GÜNLERİN HATRINA
Zeynep KAHRAMAN

"Tutku bedeni ele geçirince, hırs aklı alt eder. Her günün ertesi bir öncekinden beter. Ruhumuz bile zamana esir artık! "

Geçenlerde küçük bir kasabaya denk düştü yolum. Severdim öyle hiç tanımadığım, bilmediğim yollarda dolaşmayı. Küçüklüğümün alışkanlığıydı öyle her yere girip çıkıp hayatı tecrübe etmek. Kırk yaşımdayım ama hala ne tecrübeliyim ne de çocuk. Yedi- sekiz kişinin oluşturduğu topluluk kasabanın girişini kapatmıştı. Herkes bir masa etrafında hararetle tartışıyordu sanki. Tam benlik ortamdı; değişik fikirlerin olduğu insanların vatan savunur gibi düşüncelerini savunduğu ve en önemlisi herkesin karakterini ortaya koyduğu yerlerdir buralar. Hemen bir sandalye çektim karıştım aralarına... Kimi kaybettiklerinden bahsediyordu kimi vazgeçtiklerinden; bunlar genelde hayatın acı suyundan içmiş yavaş yavaş demlenmiş adamlardı. Biri vardı beni en çok o etkilemişti yıllar geçse de hala hatırımda; “imkânsızlık dedi en acısı imkânsızlıktır abi. Hem yaşanılanı hem yaşanacakları bitirir. Ne kazanmanın haklı gururunu ne vazgeçmenin ince sızısını çeker insan. Elinden gelmeyeni Mevla’ya, cesaret edip yapılanı kul’a bağlar. Yani...” dedi gözleri dolarken ellili yaşlarındaki adama: - Ne anlatacak hikayem var ne de üzülecek kaybım. Ölene kadar yaşamımın hayatsızlığından dem vuracak dünya. Sonra kalkıp gittim, duyacağımı duymuş belki de en ağırını işitmiştim. Adam haklıydı; yaşananlardan daha çok can yakardı belki de yaşanılamayanlar, hatta yaşama ihtimalinin hiç olmayacağı hayatlar. Seni nereye sığdıramamıştı ki bu dünya. Bu dünyadan yaşanmışlığı hissetmeden gidecek olmak, var olma amacına ters düşmüyor muydu? Galiba ilk defa parasızlıktan, aşksızlıktan, sağlıktan yakınmamıştı biri. Sadece “ben buradayım, gör artık” diye yalvarmıştı. Tüm insanlık adına konuşuyorum dünya; yaz boş bulduğun her yere kapkara puntolarla “insanlık ağır yaralı” diye. Ne kadar da sağırlaştık gözümüzün gördüğü her şeye. Hangi ara duyarsızlaştık da kalbimiz katran kesti böyle. Sevgiyi ölçerek vermeye başladığımızda aldık sanırım ilk yarayı. Yaraların büyümüş bant tutmuyor artık. Heba etmeyeceğiz seni bu belirsizliğe, üzülme! Yokluğun hiçliğinde var ettik seni ilk sarsıldığında sırt dönmeyeceğiz. Aydınlığa çıkacağımız günler hatırına şimdi kapatın ışıkları karanlıkta kalma zamanı...