Lavinya Dergisi

POLENTE FENERİ
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Karanlığın hükmü ve gece, kimilerine eşsiz huzur verir. Kimileriyse gökler siyaha boyanırken korkar, çekinir. Göz gözü görmezken ışığı bulur mucit. Ateşle başlayan serüvenin sonu gelmez. Teknolojiyse güneşe yetişemez. İnsanın karada başlayan adımları denizlere ulaşır. Balıklarla yarışmak için değilse de sandalla başlayan yolculuklar için gemiler icat edilir. Barbaroslar, Piri Reisler süzülür mavide, fakat denizin kıyısını aydınlatacak koca bir kandil gereklidir. Yarım asırdan uzun süredir yaşar onlar. Dağ başında yapayalnız duranlar ve aksine kuşlarla, teknelerle dolu küçük kasabalarda yaşayanlar farklı deniz fenerleridir. Başları şiirdeki gibi bulutlara yakındır. Görevleri yol göstermektir. Gemiler geçerken gördükleri memleketleri fısıldarlar kulaklarına. Sevda, serüven, macera dinlemek sabır gerektirir. Bedenini çizer âşıklar, baş harflerini yazıp kalp çizmek ritüeldir. İlk öpücükler yamacında verilir. Fotoğraflar çekilir. Denize gül atanlar, dalıp öylece bakanlar, yüzenler, ağlayanlar, uyuyanlar hepsi eşlikçisidir. Biri vardır ki aralarında 1861 yılında yapıldığı bilinmektedir. 2000 yılında yanına yapılan on yedi rüzgârgülüyle Bozcaada (Tenedos) sınırlarında boy gösterir. On beş mil uzağa ışığını göndermektedir. Görkemlidir, insanı büyüler ve adanın sembolü haline gelir. Güneşin batışını mutlaka yanında izlemek gerekir. Rüzgârgülleriyle arası nasıldır bilinmez zaten Ege ve Ada kelimeleri birleşince orada yaşlanmak nice naif ruhun hayalidir. Karanlığın hükmü ve gece, kimilerinin içindedir. Kimileriyse hayat siyaha boyanırken aydınlanacağını bilir. Umut ışığı olur inanç, aslında her insan adeta bir deniz feneridir. Nice benzerlik içerir. İnsanoğlunu içindeki kandili bulması gerekir. Mana anlatır ona özü, sadece çok okuması gerekir. Denizlerdeki gemiler fısıldamasa da kulaklarına, duydukları yeterlidir. Fenere anlatılan memleket hikâyeleri bizzat onun başına gelenlerin içeriğidir; sevdası, serüveni, macerası... Şiiri yazan da ampulü bulan da kendisidir. İlk öpücük verenle, fotoğraf çeken belki de aynı kişidir. O çizilen kalplerdeki baş harfin sahibidir. Denize gül atan, dalıp öylece bakan, yüzen, ağlayan, uyuyan sıfatıyla eşlik edendir. Polante’yi ziyaret etti mi bilinmez ama mutlaka birini görmüş, kıyısında vakit geçirmişsindir. Oturulamayacak kadar ağır yaralar alır fener ve insan ama bir o kadar o yaşlılık hissi olmayan, aksine hiç büyümemiş gibi canlı, ışık saçanlar sevilir. Dimdik ve ayakta kalabilenler bakan gözlere hayranlık verir.

Fener ve insan öykü biriktirir.
Aysız gecelerden korkanlar incinir.
An, bazen rotasından çıkarsa da gemileri ve insanları,
Tutunmak için bir ışık yeterlidir.