Lavinya Dergisi

THESSALONIKE
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Eski çağlardan bu yana yeryüzünün çok ayrık noktalarında farklı milletler, benzer hikâyeler anlatmışlardır. Zaman hızla değişmiş, cümleler aynı kalmıştır. Andersen masallarından bugüne bu kural değişmemiştir. Hele ki mevsimlerden yaz olunca deniz, dalga, kum aşkıyla yeni fısıltılar başlamıştır. Denizkızı, Siren, üstü insan altı balık. Mitoloji de bu bolluğa şapka çıkarmıştır. Efsaneler şekil değiştirse de özellikle denizciler onlara âşık olmuştur. Büyüleyici sesleri ile şarkılarını silah olarak kullanmışlar, büyülenmeden kurtulan üç denizci; Jason, Argo ve Odyssus adını tarihe yazdırmıştır, hem de altın harflerle! Gelelim kahramanımız Büyük İskender’in kardeşi Thessalonike’ye. İskender’in ölümsüzlük pınarı arayışında bir şişe su bulduğu, suyu kız kardeşinin saçını yıkamakta kullandığı ve onu ölümsüz yaptığı yazılmaktadır. Diğer söylentiyse, hüküm veren bir denizkızı olduğu hakkındadır. Belki de ölümsüzlük suyu ve deniz kaynaşmaktadır. Thessalonike, diğer sirenlerin aksine işte onun hesabı başkadır. Rivayete göre, Thessalonike (Selanik) abisinin zamansız ölümüyle denize atlayarak kendi hayatına son vermeye çalışmıştır. Ancak boğulmak yerine bir denizkızına dönüşmüştür. Ege Denizi’nde yaşamaya başlamıştır. Buradan geçen denizcilerin yolunu kesmiş ve onlara bir sual yönlendirmiştir: “Kral İskender yaşıyor mu?” “Yaşıyor, hüküm sürüyor ve dünyayı fethediyor.” yanıtını verenler zarar göremeden yollarına devam etmiştir. Ancak aksi bir cevap aldığında, denizde fırtına çıkarmış ve denizcileri orada öldürmüştür. Bunu duyan denizciler yola çıkmadan gemilerinin mürettebatına sakin bir yolculuk yapmak için Thessalonike’nin duymak istediği cümleleri ezber etmişlerdir. Aksi halde denizin dibine gömüleceklerdir. Yaz, deniz, dalga, kum. Belki bize de bir gün siren gördürür. Büyük şehrin keşmekeşinden kaçmak isteyen Ege âşıkları yola revan olur. Şu bilinen hayallere tutunur, sessizlikte huzur bulur: “Mavi, beyaz sandalıyla açılır sulara, yolunu kaybeder rastlar Thessalonike’nin hükümdarlığına. Geçer sınavı, söyler beklenen sözleri, döner vatana.” Görenler şaşmamakta! Hayatındaki insanoğullarının üstü insan altı balık olmasa da duymak istedikleri sözler yok mudur kulakta? Salt korku salmak, küsmek, kaçmak, zaafları kullanmak, nicesi ramakta! Duymak istedikleri şeyleri söylediğiniz sürece sizden iyisi olmamakta… Gerçekler can yanmakta! Sanrılar yıkılsın istenmemekte! Lakin ip üstünde cambazlık yaparmış gibi laf ebeliği yapmaktansa, karada yerin dibini boylarım diyenler var ya... İşte onlar doğruyu söyleyerek ferahlamakta. Sokrates’in savunması da yazılmış bu hususta. Açık söz yerin dibine batmamakta. Doğruyu söylemek için açılmış bir dudakla kurgu yazılmamakta. Bırak sivri dilli desinler, gerçekler gün gelip alkışlanmakta. Haydi vira.