Lavinya Dergisi

BİR ÖYKÜNÜN AŞKI...(1)
Mehmet YILDIRIM

Ben zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?

Derin bir nefes alarak uyandı uykusundan. Sonra sokak lambalarına baktı yanıyordu hâlâ, güneş doğmamıştı tam olarak. Ağustosun son günlerinin geceleri serinletmişti havayı. Ürperdi ve üzerine hırkasını aldı. Balkona çıkıp sigarasını yaktıktan sonra üç beş tane kalmış yıldızları seyretmeye başladı. Sokağın başında elinde valizle yürüyen bir kadın gördü. Bu saatte işi neydi ki sokakta? Acaba bir yerden mi gidiyordu? Yahut bir yere mi gidiyordu böyle? Düşüncelerini bir kenara bıraktı ve bir bardak kahve yaptı kendine. Bir yandan uykusu vardı bir yandan kendini uyutmayan bir yarası. Günlerdir gözleri kan çanağı olmuştu ve hiçbir şey çare olmuyordu. Kahvekolik olmuştu son zamanlarda oysa kahveyi hiç sevmezdi. İnsan sevmediği şeylere de alışırmış zamanla öğrendi. Derken yudumladı kahvesinden önce sonra bir ağlama sesi duydu. Kulak kesildi sese ve dinledi. Ses apartmanın hemen dibinden geliyordu. Kaldırım taşına sığınmış bir kadın yüzünü ellerinin arası almış hüngür hüngür ağlıyordu. Durdu ve düşündü üzerine vazife değildi gidip kadına sormak. Aklında tarttı düşüncesini ve kararını verdi. Kahvesini bırakıp aşağıya indi. Tutamamıştı kendisini ve pişman olacağına emindi. Yine de içinde bir yer ağır basıyor ve yapması gerektiğini söylüyordu. Apartmandan çıktığında kadın yoktu, etrafına bakındı kimseyi göremedi. Bir kaç adım sonrasında sokağın başına vardı sağa sola tüm yollara baktı kimse yoktu. Durdu ve düşündü nereye gitmiş olabilirdi ki bu kadın? Evine dönmesi en doğru karar gibiydi ve yine bir kaç saniye düşündükten sonra en doğru kararı verip yokuşun hemen aşağısında olan sahil yoluna yürümeye başladı. Çok geçmeden de vardı. Deniz durgundu ama rüzgar soğuktu. Tıpkı hayatı gibi. Son zamanlarda üşüyordu bol bol oysa ağustos ayında üşümek çok manasızdı. Yine de her şey normalmiş gibi davranıyordu. Sahilde kimseleri göremedi biraz yürüyüp daha da üşüdükten sonra yokuşu tırmanıp apartman kapısına geldi. Asansöre binip kendi dairesine geldi. Dairesinin önüne geldiğinde ise bir zarf ile karşılaştı. Şaşkındı, çıkarken olmayan bu zarf nasıl ve ne zaman gelmişti kapıya. Biraz duraksadıktan sonra zarfı aldı ve açtı. Uzunca bir yazının ilk cümlesini okudu ve yutkundu…