Lavinya Dergisi

KLİŞE BARBİE
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

“Mükemmel kadın” imajı, kadının çalışkanlığından, sosyalliğinden, cinselliğinden, anaç yapısından daha fazla beslenebilmek için oluşturulmuş bir kavram. İlaveten “birey olma” özelliğini baskılamak adına dayatılmış bir unsur. Magazin sayfalarındaki başlıklar ise: “Kızının doğumundan bir ay sonra fit vücudu ile göz kamaştırdı.” Bu bir başarı mıydı? Yeni anne olmuş o kadından toplumun beklentisi böyle mi olmalıydı? Veyahut gündüz çeşitli işlerde hangi pozisyonda olursa olsun çalışıp, akşam yemeğini hazırlamak, çocuğun ödevine yardımcı olmak, askıdaki kuru çamaşırları toplamak, yeni yıkananları asmak, ertesi gün için iki kap zeytinyağlı pişirmek, sabahki toplantıda giyeceği gömleği ütülemek, enerjisi kalırsa televizyon karşısında sevdiği diziyi izlemek kadına yazılmış bir kural mıydı? Tüm bu sorumlulukları üzerine alması sonucu kendisine madalya takılmış mıydı? Nobel ödülünü kazanınca mı, muhteşem vücuda sahip olunca mı ilgiyi üzerinde toplamıştı? Modern dünya, eğitim alma, kariyer yapma, seçme ve seçilme, evlenme, boşanma gibi her türlü hakka sahip olan kadına resmiyette verilen bu özgürlükler toplumsal yaşamda ne kadar karşılık bulmuştu? Efendim kadın güzel olmalı, sonra bakımlı, kırışmamalı, kilo almamalı, kaşları keman, tırnakları ojeli ama yaşı gelince evlenmeli, sonra çocuk yapmalı, çatlamamalı, eee yetmez kardeş lazım, ikinci de olmalı. Tüm bunları yaparken 90-60-90 kalmalı. Selüloit, vah vah, imkânsız olmamalı! Topuklu ayakkabılar ile dişiliğini göstermeli, az uyumalı hatta saçları bukleli ve makyajlı uyanmalı. Dilerse çalışmalı, üretmeli ama evdeki tüm sorumluluklarına yetişmeli. Çünkü ona “Mükemmel kadın” imajı yapıştırıldı. İlginç olan bunu yapan sadece erkekler değil, bilakis kadınlar da vardı. Kadın eşini güzel karşılamalı, bakımlı olmalı! Peki, erkek neden eşini hoş karşılamamalı? Kadın, sosyal olmalı ve ve cici kız, hamarat gelin, ideal eş, anlayışlı anne, şık bir birey. Bitmedi estetik adımlar atmalı ama kırıtmamalı, gülümsemeli fakat fazla sesli kahkaha atmamalı, kariyer planı olsun veyahut olmasın her şeyi kotarmalı! Tüm bunları yadırgamamalı, hatta sessizliğe programlanmalı! Çünkü kadın fazla konuşmamalı! Barbie bebekler gibi! Daha minicik bir kızken onlarla oynamaları, onlara benzemeleri, süs, püs, ince beden, uzun saçlar, yaş almayan bir ten olarak kız çocukların hayal dünyası anlamlandırıldı. Farklı bir bağla bağlandı. Kızlar hem harika olup hem mükemmel sofralar hazırlamak üzerine ilginç sohbetlerle büyütüldü. Sadelik yakışmazdı. İğne oyası olmadan gelin gidilir miydi? Bir nikâhla evlenilir miydi? Çeyizi kitaplar olanlara üstten bakıldı. Kitaplar hanımefendi gibi yürümek adına baş üstünde kullanıldı. Hamamda kız görme yapıldı, boyu, posu incelendi. Lakin bir keyif kahvesi içilir mi, sohbeti çekilir mi diye araştırılmadı. Önemli olan fiziği, bacakları, göğüsleri, sardığı dolmalar, işlediği kanaviçeler sayıldı. Sesi, kültürü, karakteri duyulmadı. Ne gerek vardı? Güzellik ve dolu sandık çok şeyi kapatırdı. Aslında tüm kelimeler bir başkaldırıydı. Ben bir kadınım, ama önce bireyim. Hiçbir durumda ikincil pozisyonda değilim. Büyümek, eğitim almak, evlenmek, anne olmak, eşimle hayatımı ve sorumluklarımı paylaşmak benim seçimim. Mükemmel kadın değilim, mükemmel eş değilim, mükemmel anne değilim! Böyle bir kaygım da yok! Mutsuz olduğum kulvarda kalmak, ince belli olmak, saçlarım fönlü gezmek zorunda değilim. Baklava açmayı öğrenmeyenlerdenim. Kendime vakit ayırmayı severim. Gücüm var, zekâm var, yeteneğim var. Canım isterse çok şeyin üstünden gelebilirim. Bukleli sarı saçlara, uzun bacaklara, renkli gözlere, havalı kalçalara sahip olmak kaygısına sahip olmaktan uzağım! Neden “Mükemmel erkek” konuşulmuyor diyenlerdenim. Yoksa Ken’lerin hepsi tornadan çıkmış gibi çok mu muhteşem? Beyaz atlı prenslerde bizde mi göz sorunu var? Bilmeyenlerdenim. Barbie filmini beğeniyle izledim. Klişe Barbie’nin dahi hayal dünyasından çıkıp, estetik kaygısını bir kenara bıraktığı bugün. Kapitalizm, ataerkil ve susturucu düzeni eleştiren yapıta birkaç cümle ile eşlik ettim: “Kendinizi sevin. Bırakın yağlarınızı, özgüveninizi yükseltin. Hoşça kalın mükemmel olmayan Barbie kadınları. Zaten mükemmellik dediğin nedir ki?”