Lavinya Dergisi

İNNER WAR
Gülşen SARIGÖL

"Yazdığın her harf,yazabildiğin her kelam ölümün elinden kurtardığın serçe kuşudur ve serçe telaşlı değilse öldü demektir"...diyerek kalemini kağıtla buluşturmuş milyonlarca insandan sadece bir tanesiyim...

İçimdeki savaş... Savaşın içinde olmadan, içimde savaş taşıyabilir miydim? Bedenen vâr olurken ruhen kanayabilir miydim? Kendi sınırlarımla, iyi dediklerim, kötü bildiklerim ile kıran kırana tutuşabilir miydim bir davaya? Sonra da davamı unutup, insanın insanı acıtmaması gerektiği inancını hâlâ savunabilir miydim? Coğrafyan kaderdir denilen yerde, kaderim olan coğrafyaya her şeye rağmen şükrederebilir miydim? Hayatın küçük bir parçası olan ben, nasıl oluyor da bu kadar büyük acıların sahibi oluveriyordum günün birinde? İnsan olan ben, insan olana bu kadar acıyı neden yaşatıyordum? Neyi bölüşemedim, bölüşemiyorum ben, kendimden olanla? Kavgam ne ara bu denli büyüdü de yürüdüğüm yolları, bastığım toprakları, duyduğum kuş seslerini, gördüğüm çocuk yüzlerini hiçe saydırdı bana? Değişen dünya mıydı gerçekten? Teknolojinin bize sundukları hakkaten daha mı medeni kılıyordu bizi? Ben, sen, o, biz, hepimiz... Cepheye gerek duymadan, elimizde silah taşımadan her an savaş halinde değil miyiz kendimizle? İçimizde çözüm bekleyen düğümler, sırtımızda dağına göre karlar... Hepimiz her an bir zıtlıkla boğuşmuyor muyuz? İçimde doğru diye adlandırdıklarımın, karşımdakinin yanlışı olarak karşıma çıktığında yenilmiyor muyum kendim yine kendime? Kalbim son kanını pompalayana dek sürecek bir savaştayım ben sevgili dost. Kendimden bilirim ki sen de öylesin... Irkını bilmem, dilini bilmem, acını tüm çıplaklığı ile anlayamam lakin bilirim içindekini. İsimleri değişir yüklerin ama izleri hep aynıdır. Seninle savaşırken bile bir gün, aynı yara iziyle mi karşı karşıya geleceğiz? Eğer öyleyse neden karşı cephedesin? Bu denli aynı iken neyi bölüşemiyoruz? Can yakıyor, canlar yakıyor; sonra da varım demeye mi çalışıyoruz? Varlık bu ise yokluk tercihimdir sevgili dost ve ben senin doğrun karşısında ömür boyu yok olmayı yeğlerim. Ben ki ben olanın savaşını bile verememiş iken, sen olanla nasıl savaşayım? Kendi kurduğum hapishanelerim var benim... İçlerinde sayısı belirsiz mahkum, birçok tutuklu. Nefes alırken idam ettiklerim var ve idam etmek için gününü beklediklerim... İşte ben bu kadar ben iken ya da bu kadar ben olamamışken nasıl olur da bir başka hayata acımasızca dokunabilirim? Sevgili dost dokunma bana ne sözlerinle ne ellerinle. Ben kendi savaş meydanımda bile yok olmayı seçmiş iken, senin meydanında vâr olmak için mücadele edemem.