Lavinya Dergisi

SELANİK’TE AÇILAN BİR ÇİFT GÖZ
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

“Bir anne dünyayı değiştirebilir.” Zübeyde Hanım 1881 yılında Selânik Kocakasım Mahallesi, Islahhane Caddesindeki, üç katlı pembe bir evde dünyaya getirdi Türk milletinin kurtarıcısını. Mahalle mektebi, Şems Efendi Mektebi derken Selânik Mülkiye Rüştiyesi, Askeri Rüştiye okullarında eğitim gördü Mustafa. Babasını kaybettiği için bir müddet dayısının yanında çiftlikte eğitimine ara verdiyse de dönüp okulunu bitirdi. O dönem Askeri Rüştiye’de matematik öğretmeni Mustafa Bey öğrencisinin adına “Kemal” ismini ilave etti. Manastır Askeri Akademisi, İstanbul Harp Okulu sırasıyla Mustafa Kemal’in Teğmen rütbesiyle mezun olmasında rol oynadı. Harp Akademisine devam etti. 11 Ocak 1905’te Yüzbaşı rütbesiyle akademiyi tamamladı. Kıdemli Yüzbaşı, Kurmay Başkan, Sofya Ateşemiliterliği, Yarbaylık gibi birçok görevi laikiyle yerine getirdi. 1914 yılında başlayan 1. Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de bir kahramanlık destanı yazarak “Çanakkale geçirmez!” dedirtti. 1916 yılında Tümgeneralliğe yükseldi. Mondros Mütarekesi’nden sonra İtlaf Devletleri Osmanlı topraklarını işgale başlayınca; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Amasya Genelgesi ile Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını bildirdi. Sivas ve Erzurum kongreleri ile vatanın kurtuluşu için izleyecekleri yolu belirledi. 23 Nisan 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açtı. Kuvâ-yi Milliye’ye öncülük etti. Zaferlerle dolu bir destan yazdı. Nihayet 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan etti. Tarih sayfalarına geçen onlarca anı, resim, ses kaydı onu yeni nesillere anlatsa da liderlik vasfı, askeri yeteneği, ileri görüşlülüğü, keskin zekâsıyla hayran bıraktı. Örnekler bitmedi, lakin yer Afyonkarahisar, hatların çözülmesi ile birkaç Yunanlı tutsak Mustafa Kemal’in çadırına getirildi. Biri doğup büyüdüğü Selânik’ten gelmişti. Yüz kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında hiçbir belirginlik olmadığından tutsak sordu:
 - Binbaşı mısınız?
 - Hayır.
 - Albay mı?
 - Hayır.
 - Korgeneral mi?
 - Hayır.
 - Peki nesiniz?
 - Ben Mareşal ve Türk orduları başkomutanıyım.

 Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı asker kekeledi.
 - Bir Başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!

 Sadece Yunanlı tutsak asker değil dünya tarihi özellikle iki şeye tanık oldu. Biri, Türk çocuğunun vatanı için neler yapabileceğine ve diğeri de Mustafa Kemal gibi bir komutanın dehasına. Ulu önder Çankaya’da yakın arkadaşlarına “Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” derken egemenliği kayıtsız şartsız millete vermenin meşalesini taşıdı. Unutulmasın ki Cumhuriyet ilk Cumhurbaşkanımız Atatürk’ün dediği gibi düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesilleri alkışladı. Mustafa Kemal’in ve ilkelerinin değerini aktaran İtalyan Yazar, Atatürk’ün vefatında yazdığı bir yazıda: İtalyan radyosunun “Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkın. Büyüğünüz geliyor.” anonsunu kaleme aldı. Yaşayamaz dedikleri Türkiye Cumhuriyeti ise bugün 100 yaşında ve elbette günün mimarı ulu önder, dillere pelesenk olan o sözün ilham kaynağı. Bir milletin Ata’sı. Bu yüzdendir ki; “Bizim maviye olan sevdamız, Selanik’te açılan bir çift gözle başladı.” Yetmez, nice nice 100 yaşlar coşkuyla karşılanmalı.