Lavinya Dergisi

SU
Gülşen SARIGÖL

"Yazdığın her harf,yazabildiğin her kelam ölümün elinden kurtardığın serçe kuşudur ve serçe telaşlı değilse öldü demektir"...diyerek kalemini kağıtla buluşturmuş milyonlarca insandan sadece bir tanesiyim...

Hayatın kaynağı ve bilinen bütün hayat formlarının vazgeçilmez öğesi... Nicedir bir tanım arar idim Su'ya. Nice tanımlar okudum, nicesini defalarca okudum, nicesinde takıldım kaldım... Ruslar;"Su anadır" demişler. Latin; suyu "Meditasyon" olarak tanımlamış. Hint;"Yaratıcıya ancak su ile gidilir", demiş. Göktürkler; suyu kutsallaştırmış ve ona kişilik vermişler. Tasavvufta marifet kapısının sembolü olarak yer edinmiş. Sayısız tanımlama yanında biz dünya ehli ise su deyip geçmişiz, geçiyoruz. Öyle ezeli ve ebedi bir varlıkmış ki bu su, nicedir okurum, anlatamam. Yazarım lakin anlayamam. Dahası var onunla arınır onunla kanarım da yine bir mânâ ile buluşturamam onu. Acımın doruk yaptığı ana bakarım misal, o akar gözümden, ben hafiflerim. Dert bildiklerim onun damlalarında yok olur gider. Acıtırken arıtır beni. Neyi arıtmaz ki zaten su. Sorgular mı hiç neyi temizliyorum ben diye? Yıkar da her şeyi bulamaz bir gün, bir an kendini yıkayacak herhangi bir şeyi. Yıkasak ya biz de bu su'yu. Arıtsak onu... Nice sızıyı dindirir mesela kendisi sızım sızım sızlarken... Tezatlıkların adı olmuştur adeta. Dikeni büyütür, can yakar. Gülü büyütür, misk kokar. Soğuğa koysan, donar buz olur. Sıcağa bıraksan uçar, buhar olur.. Neye koysan onun şeklini alır. Ne bir rengi vardır, ne bir şekli, ne de bir dengi... Her boğazdan geçer de kime nasıl can olduğunu sorgulamaz. Bazen bir sokak ortasında bir kedinin susuzluğunu giderir, bazen padişahın sarayında altın tasta süzülür, bazen bir sakanın omzunda yol alır ha yol alır. Asırlar geçer, halden hale girer, türlü canda türlü kan olur. Lakin su sudur işte. Su varlıktır, vâr olmaktır. Su'dan ibaret olan insanın, su ile hayatını idame ettirmesidir suyun varlığı. Bu kadar var iken yokluk da odur mesela. Yok eden de odur. Hem var hem yok olanın adı olan su en çok da insana benzemiyor mu? İşte buradan da bir kanıya varıyor insan olan yanım; ben suyum. Su olan benim. Su insan. İnsan su. Ben de böyleyim işte, suyum. Hem varlığın hem yokluğun adıyım.... (Bu yazıya nokta koymak haddim değil sevgili okur. Devamı hep üç nokta. Yıllar sonra yine Su'yu anlatacak olsam sana, devamı yine hep üç nokta...)