Lavinya Dergisi

DÖNEMEÇ
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Yirmi dokuzunu otuza bağlayan Eylül ikindisinde taş sokakta çayını yudumluyordu. Üstünde beyaz pazen elbisesi, tatlı esintiye kendini bırakmış lüle saçlarıyla şen kahkahaları sokağı aydınlatıyordu. Fincanı tutuşu bile yalnızlığının meydan okuyuşuydu. Uzun zamandır boğuştuğu dalgalar yerini durgun sulara bırakmıştı. Kor alevleri küllenmişti. Oturduğu yerden kalkıp yürümeye başladı. Bu sokağı seviyordu. Dükkân vitrinlerinde asılı duran rengarenk kumaşların arasından yürürken bir an arkasını dönme ihtiyacı hissetti. Bir iki adım daha ilerledikten sonra pejmürde bir kadın tarafından takip edildiğini düşündü. Neydi bu şimdi diye sorguladı. Yanılmadığını anlamak için adımlarını sıklaştırdı. Çok fazla kişinin bilmediği kestirme yoldan sola döndü. Kadın onu izlemeye devam ediyordu. Kalbi şiddetle atmaya başladı. Güneş batmaya hazırlanıyordu. Etraf alaca turuncuya boyanmıştı. Dört yol ağzında kadınla karşı karşıya geldiler. Kimdi bu kadın peki? Neden benimle yürüyor? diye düşündü. Kadının yanına yaklaştığında biraz da ona benzediğini fark etti. Yine de üstüne göz gezdirdiğinde kadınla arasında epey bir fark olduğunu anlıyordu. Bir kere bu kadının gözleri ürkekçe bakıyordu. Uzun zamandır hissetmediği tedirginlik birden bütün vücudunu sarmaya başladı. Sonunda dayanamayıp kadına seslendi. -Hey, sen! Kadın durup ona baktı, boynu eğik bir şekilde iyilikle ona gülümsüyordu. Onun bir zamanlarki gülümsemesine benziyordu. Kadın titreyen sesiyle; -Beni tanımadın mı? Diye karşılık verdiğinde zaten her şeyi çoktan anladığını idrak etti. Geçmişi karşısındaydı. Ne kadar kaçsa da yüzleşmesi gerekiyordu. Derin bir nefes aldı ve bir adım öne atıldı. -Merhaba, uzun zaman oldu seninle görüşmeyeli. Nasıl da tanıyamamışım seni? Çok değişmişsin, ya da biz çok değiştik. Merhaba, kısa saçlarımız uzadı. Artık özgürce savruluyorlar rüzgârda, sıkı tokalarla tutturmaya gerek kalmadan omuzumuzun üstünden gülümsüyor dalgaları. Kara kışlarımız yerini yazlara bıraktı, arada hala yapraklarımız dökülüyor ama yine de üstesinden geliyoruz. Merhaba, o yırtık, bakımsız kıyafetleri çıkardık üstümüzden. Başımız önde yürümekten çıkan kamburumuz da bize veda edeli çok oldu. Artık omuzlarımız hep dik. Mor hareleri eksik olmayan gözlerimizi pembe yaldızlı farlar süslüyor artık. Göz pınarlarımız sadece gülünce taşıyor. Uykusuz gecelerde dinlenen efkârlı şarkılar yerini radyoların rastgele açılan günaydın programlarına bıraktı. Büyükanneden kalan kurtlu kitaplık temizlendi, Kerime Nadir’in Hıçkırıklı Romanlarına gözümüz tebessümle takılıyor. Merhaba eski dostum, kısacası biz seninle artık ayrı dünyalarda nefes alıyoruz. Ben tozlu pencerelerimin kepenklerini tek tek indirdim ellerimi kaybetme uğruna, şimdi sen bu sokaktan geriye dön ve hoşça kal.