Lavinya Dergisi

BENCİL İNSANOĞLU
Sıla Nisa ÜNAL

En derin arzumuzdur aslında yalnızlık.

Hayatları hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadan insanları yargılamak ne kadar da kolay değil mi? Bir insanı tanıyıp anlamak bize her zaman zor gelir. Çünkü biz biraz bencil varlıklarızdır. Yalnızca kendimizi düşünür etrafımızdaki insanları asla umursamayız. Sanki dünyada yalnızca biz varmışız gibi hareket ederiz bazen. Bizim için her kötü şey yalnızca bizim başımıza gelir. Sadece biz üzülürüz, biz mutsuz oluruz, hayatı en kötü olan hep biz oluruz. Başka hayatları bilmeden yalnızca biz varmışız gibi davranırız. Bunun sonucu olarak da asla şükretmez aksine sürekli bir isyanda bulunuruz. Ayrıca hiçbir zaman da tatmin olmayız. İnsanların sürekli açıklarını ararız. Kendimiz her zaman en doğru olanı yapıyormuşuz gibi başkalarını eleştirir, yargılarız. Mesela okulda, iş yerinde, sokakta herhangi bir insanı kendi kafamızda hep bir kalıba sokmaya çalışırız. O insan çok sessizdir hiç konuşmuyor deriz. İçine kapanık, bir derdi var, sosyal anksiyetesi var gibi çıkarımlarda bulunuruz kendi kendimize. Başka biri çok konuşur sürekli konuşmasından şikâyet ederiz. İlgi çekmeye çalışıyor, hiç susmuyor deriz. Biri çok güler hiç derdi yok, güzel bir hayat yaşıyor deriz. Biri hiç gülmez çok karamsar, dertli deriz. Asla ortamız yoktur. Hiçbir şey bizi tatmin etmez. Kimsenin hayatını bilmez ama herkesin hayatına burnumuzu sokarız. Bu çıkarımları yaptığımız insanların hayatlarını, ailelerini, yaşam şartlarını, hayallerini bilmeyiz. Çünkü bizi ilgilendiren bunlar değil onları rahatça yargılamaktır. Fazla gülmeyen insanın yalnızca mutsuz veyahut karamsar olmadığını sadece mizacının bu şekilde olduğunu akıl edemeyiz. Bir başkasının mutluluğunu da keza sadece sorunlarını insanlara yansıtmak istemeyen bir olduğunu ama doğal olarak onun da üzgün olduğu zamanlar olduğunu da akıl edemeyiz. Biz insanlar böyleyizdir işte. Kendi başımıza bir olay geldiğinde herkes bizimle ilgilensin, bize anlayış göstersin isteriz. Ama başkalarının başına geldiğinde hiç durmadan onları yargılarız. Mesela bizim ailevi problemlerimiz olduğu zaman bu bizim davranışlarımızı etkiler ve herkesin bunu anlamasını isteriz. Açıklama yapmayalım ama herkes yanımızda olsun bizi yargılamasınlar. Lakin bir başkasının ailevi problemleri onların yaşamlarını etkilediğinde onlara asla anlayış göstermeyiz. Benim de başıma geliyor bu durumu tek o yaşamıyor diye düşünürüz. Bu ne kadar da bencil ve acımasızca bir düşünüştür ki böyle bir insan olduğumuzu asla fark edemeyiz. Başka insanların hayatlarını bilmediğimiz için de şükretmeyi asla bilmeyiz. Kolumuz ağrır şikâyet ederiz. Yürümekten yorulur sitem ederiz. Gözlerimizin rengini, burnumuzun şeklini, yaşadığımız evi, arabamızın modelini, sofrada önümüze konan yemeği beğenmeyiz. Çünkü bir uzvumuzu kaybetmeyi, kör olmayı, yoksulluğu, açlığı bilmeyiz. Bazen öyle ki aldığımız nefesin bile değerini bilemeyiz. Sürekli kendimizi başkalarıyla mukayese ederiz. Ama bu mukayese hep bizden daha iyi durumda olan insanlarla olur. Asla durumu bizden daha kötü olan insanlarla olmaz. Lüks bir arabası olan adamla kıyaslarız kendimizi arabası olmayan biriyle değil. Pahalı restoranlarda yemek yiyen insanla kıyaslarız çocuklarına yemek götüremeyenle değil. Çünkü sahip olmadığımız bir şey için üzülmek elimizdeki için sevinmekten daha basittir bizim için. Neticede bencil, doyumsuz ve nankör varlıklarız. Elimizdeki ile asla yetinmez hep daha iyisini isteriz. Bazen daha iyisini almak için hiçbir çaba göstermeden isteriz hem de. Etrafımızda olup biten hiçbir şeyi de görmeyiz ayrıca. Aç insanları, bize muhtaç hayvanları, savaşları, doğal afette mağdur olanları, vatan için canını verenleri, yoksulluğu, kuraklığı, ölümü. Çünkü bizim için önemli olan tek şey bizim elde etmek istediklerimizdir.