Lavinya Dergisi

ELLERİM BOMBOŞ
İrem ÇAKAR

Kaybolamayacak kadar yakın, geri dönemeyecek kadar uzaktayım.

İsterseniz 20 yıldır bu hayatta olun isterseniz 50 yıldır yine de zaman zaman ellerinizin bomboş kaldığını hissedebilirsiniz. Bazen çok emek verdiğiniz bir şeyin istediğiniz gibi sonuçlanmadığını görürsünüz; bazen asla olmak istemediğiniz yerde olduğunuzu fark edersiniz, bazen ellerinizin boşluğundan beyninizin doluluğunu fark edemezsiniz. Aslına bakarsanız belki de elleriniz o kadar boş değildir. Yalnızca bakmayı bilmiyorsunuzdur. Elleriniz boş olsa bile bu dolduramayacağınız anlamına gelmez. Açıkçası bardağın dolu tarafından bahsetmeyeceğim. Ben o dolu taraftan bakanlardan değilim ne yazık ki. Olabilmeyi çok isterdim fakat ben ellerim boşsa yalnızca boşluğu görürüm. Hayal kırıklığına uğradıysam yalnızca kırıklarıma odaklanırım, üzüldüysem gözyaşlarımı dinlerim. Olumlu bakmakta usta olduğumu söyleyemem. Hayatın temelinde de ne yazık ki hayal kırıklığı yattığını düşünüyorum. Kaç kişinin tam olarak hayal ettiği şey gerçekleşmiştir ki. Bence sayıları azdır. Bu sanırım hayata olan umutlu beklentilerimizle alakalı. Belki de hayatın o kadar tozpembe olmadığını kabul etmek gerekir. Kabul edilmesi gereken bir diğer konu da çabalarımızın her zaman olumlu sonuç vermemesi. Bazen ne kadar uğraşırsak uğraşalım sonucu iyi olmayabilir. Bu durumda ne yazık ki yıprandığımızla kalıyoruz. Bize hep çabalarımızın er ya da geç sonuç vereceği öğretildi fakat ben bunu hayatımın hiçbir alanında göremedim. Bize yalnızca koşmak öğretiliyor. Koş, koş… Nereye gideceğini bilmeden, sonucunda çiçek bahçesi hayal ederek yalnızca koş. Fakat ne güzel bir yoldan geçiyoruz ne de yolun sonu koştuğumuza değiyor. Belki de hayat o kadar abartılacak bir şey değildir. Belki de bu kadar çaba boşunadır. Belki hayat sindirerek yaşamamız gereken bir oyundur. Her şeyden önce yarış atı olmadığımızı fark etmemiz gerekiyor. Bizi yarış atı konumuna sokacak konumlardan uzaklaşmamız gerekiyor. Ellerimizi en verimli şekilde doldurmamız gerekiyor.