Lavinya Dergisi

KISKANMAK
Sıla Nisa ÜNAL

En derin arzumuzdur aslında yalnızlık.

Kıskançlık, sadece insanlara mahsus olmamakla beraber en yegâne özelliğimiz. Küçüklüğümüzden beri baş gösterir bu kıskançlık. İlk başta kardeşlerimizi kıskanırız. Bizden daha güzel, daha yakışıklı, daha zeki, daha çok ilgi odağı olmalarına tahammül edemeyiz. Ardından büyüdüğümüz zaman biraz da olsa kendi iç dünyamıza çekildiğimizden bu kıskançlık azalır. Sevdiğimiz insanları kıskanırız. Mesela annemizi, paylaşamayız onu kimseyle. Bize özel olsun yalnızca bizi sevsin isteriz. Başka çocukları sevmesin, onlara gülmesin, onlarla oynamasın. Arkadaşımızı kıskanırız. Bizden başka arkadaşı olduğunda sinirleniriz. O da yalnızca bize ait olsun isteriz. Sevgilimizi kıskanırız. Onun ailesiyle ilişkisini, arkadaşlarını kıskanırız. Hep bize vakit ayırsın isteriz. Biraz daha olgunlaştığımız vakit artık elimizde olanları değil de olmayanları kıskanmaya başlarız. Bizim olmayan bir çantayı, alamadığımız bir ayakkabıyı, arabayı ve daha nicelerini. Bunların yanı sıra artık kıskançlık bize beraberinde farklı duyguları da getirir. Mesela hırs, bencillik, nankörlük, ihtiras, kötü kalplilik, isyankârlık. Sırf birinin bizde olmayan bir şeyini gördüğümüzde o insandan nefret ederiz. Onun nasıl olup bizim olmadığını düşünürüz. İsyan ederiz. Hemen onu almak isteriz. Ya da bizden daha başarılı olan birini kıskanırız. Bizden çok çalıştığını göz ardı eder ama onu kıskanırız. Anlarız ki kıskançlık gözümüzü kör eder. Kalbimizi kötülüğe sürükler. Her ne kadar ilk başlarda kıskançlık daha çocukça ve masumsa da yaşımız ilerledikçe o masumluk kaybolur. Bazı kıskançlıklar içimizde ukde kalır her daim. Mesela özellikle bir kız çocuğuysanız ve babanız hayal ettiğiniz gibi bir baba değilse her zaman eksik kalırsınız. Babasıyla arası iyi olan kızları gördüğünüzde kıskanırsınız. Küçükken parkta tek başınıza oynarken bir baba ve kızın eğlenerek oyun oynadığını görürseniz ömrünüz boyunca o kıskançlık içinizde kalır. Ailenizden uzakta tek başınıza yaşıyorsanız her aile gördüğünüzde kıskanırsınız. Kendinizi eksik hissedersiniz. Bunlar birçok kıskançlığımızın yanında en masum olanlarıdır. Dozunda olmadığı sürece bu kıskançlık hastalığa dönüşür ve tüm hayatımızı mahvedebilir. Sürekli kendimizi, ailemizi, yaşamımızı yetersiz görmeye başlarız ve doğru düzgün bir hayat yaşayamayız. Bu durum karamsarlığa, ruhsal çöküntüye, depresyona sebebiyet verebilir. Ve buradan da anlarız ki kıskançlık insana manevi olarak zarar verir. Ve o kıskançlığın da iyi olan hiçbir tarafı bulunmamaktadır. Bu kıskançlık geç kalınmadığı sürece tedavi edilebilir ve doğru olan da edilmesidir. Ayrıca kıskanç insanların ne kadar tehlikeli oldukları da aşikardır. Sırf kıskançlıkları uğruna geri dönüşü olmayan yollara girebilirler. Ve en sonunda o kıskançlık bize de zarar verir. Kıskançlığın ateşinin içinde kalan, sonunda kendisine yöneltir kuyruğundaki zehirli iğnesini, akrep gibi. (Friedrich Nietzsche)