Lavinya Dergisi

HAŞLANAN KURBAĞA
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Metafor mu? Gerçek mi? Kaynayan su acıtır mı? Kaç derece kaçış planı yaptırır? Hangi sıcaklık bedeni alıştırır? Sessiz ve yavaş gerçekleşen değişimlere verilen tepki mi yanıltır? İnsanoğlu neye niçin duyarsız kalır? Çağdaş bilimcilerin kimi bu deneye katılır, kimi söylem olarak kaldığına inanır. Fakat hikâye bir, hatta düşünülürse çokça deneye dayanır. Hayatın içine odaklanır. Anekdotun dayandığı iddiaysa şöyle kaleme alınır. Bir kurbağayı soğuk suya koyar, sonra da suyunu yavaş yavaş ısıtırsanız gevşer, sıcaklık onu çok rahatsız etmez. Sarhoşluk hazzıyla durumdan keyif bile alır. Zaman geçtikçe alışır, neler olduğunu fark edemez ve yavaşça kaynayarak ölür. Fakat kurbağayı kaynayan suya atarsanız hemen canı yanar, zıplayarak tencereden kaçar. Günlük yaşamda içine hapsolduğunuzu sandığınız duygusal yoğunluklar, başkalarının size yavaş yavaş empoze ettiği davranışlar, arsızlara tahammül ettiğiniz tüm anlar durumu özetleyebilir. Katlanmaya devam etmek! Daha büyük kitlelere mal edersek, toplumlarda yavaşça gerçekleşen değişikliklere kayıtsız kalma örnekleri ile doludur. Rehavet, gevşeme, aldatmaca ile tembelleşme. Tam bir uyuşukluk hali ve adaptasyon. Tencere, su, termometre, çevre ve en yakınlarınız. Sahi kimdir yavaşça suyun sıcaklığına kandıklarınız? Sessiz kaldıkça ateşi körükleyenleri iyi mi sandınız? Yetmedi bazılarını da susturup yanınıza aldınız. Siz iyisi mi sıklıkla ateşinize bakınız. Suyunuz ne kadar ısınmış anlayınız. Eğer kötüye gideni zamanında fark ederseniz haşlanan kurbağa misali sıçrar, haşlanmazsınız!