Lavinya Dergisi

GÖKYÜZÜNÜN RENKLERİ
Gülşen SARIGÖL

"Yazdığın her harf,yazabildiğin her kelam ölümün elinden kurtardığın serçe kuşudur ve serçe telaşlı değilse öldü demektir"...diyerek kalemini kağıtla buluşturmuş milyonlarca insandan sadece bir tanesiyim...

Gündüz maviliğinde, gece siyahında kendine bakana ayna olan gökyüzünün siyah ve mavi renkten oluştuğunu düşünenlerdensek gözlerimiz görme eylemine geçmemiş bakma safhında kalmış demektir... Zira ben gökyüzüne rengini veren şeyin göğü gören göz bebeklerindeki renkten kaynaklandığına inanıyorum. Mesela yeşil, yemyeşil bakınca gözlerimiz; bahar oluyor gökyüzümüz... Buğulu kara bakışlar geceyi örtüyor göğe... Sonra güneşin kavurucu sıcağı sarıyı ekiyor gözlerimize; kışın çat ayazında ısınıveriyoruz birdenbire ... Ya da kıpkırmızı bakıyoruz göğe bazen; güneş kaybolmak ve kalmak arasında kaldığı vakit... Hatta eflatuna dönüyor gökyüzü başımız göğe yaklaşıp ayaklarımız yerden kesilince... Kimi zaman da gözümüzü kamaştıran güneşin ardından simsiyah bir gökyüzüne şahit oluyor gözlerimiz... Gökyüzü ruhumuzun aynasıymış yani sevgili okur. Rengarenk giydirelim ki ruhumuzu bayram etsin semamız... Buhranı içimize eken ne varsa hepsini kapının arkasında bırakıp en güzel kapıyı açmak gerekiyor... Ruhumuzdaki sayısız kapanın en güzelini açalım; açalım ki ışığımız kaynak olur belki nice kararmış gökyüzüne... Dudaklarımız dururken gözlerimizle gülelim mesela, gülelim ki çığlık atsın göğümüz.