Lavinya Dergisi
GEÇMİŞİN GÖZLERİ
Kafeden içeri girip etrafa göz gezdirirken kalbimin ne kadar hızlı attığını işitebiliyordum. Bütün masalara tek tek göz attıktan sonra onu gördüm. Tam zamanında gelmişti, tıpkı benim gibi. Yanına gitmeden önce o kısa, gür, simsiyah ama dağınık saçlarına baktım. Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. Ayağımdaki topuklu botun tıkırtısı bütün kafede duyuluyordu. Masaya yaklaşıp arkası dönük olan kıza yavaşça sokuldum.
Beni görünce çok şaşırdı. Önce uzun uzun süzdü beni; makyajlı yüzümü, pembe kazağımı, ojeli tırnaklarımı... Yüzündeki şaşkınlığı gizleyemeden inceledi. Tam karşısındaki sandalyeye yavaşça oturdum. Belli bir müddet ikimiz de sessiz kaldık. Ardından garson geldi, siparişlerimizi verdik. Ben filtre kahve istedim; o ise annesi kahve ve çay içirmediği için süt istedi.
Masanın altındaki ellerine dikkat kesildim. Parmaklarını çıtlatıyor, gergin olduğunda yaptığı gibi tırnak etlerini soyuyordu. Tırnak etlerim soyulmuş ellerime bakıp gülümsedim. Benden çekindiğini biliyordum, o yüzden ilk konuşan ben oldum.
Annesinin nerede olduğunu sordum. "İşte," dedi. Benimkini sordu. "İşte," dedim. "Hâlâ mı çalışıyor?" diye sordu; bir yanı sinirli, bir yanı kırgın bir şekilde. "Evet, bizim için mecbur," dedim, içimde ne kırgınlık ne de sinir kırıntısıyla.
"Ne zamandan beri renkli giyiniyorsun?" diye sordu. Gülümseyerek, "Kendimi olduğum gibi sevmeyi öğrendiğimden beri," diye cevap verdim, benim aksime simsiyah giyinen kıza. Hayretle, kendimi sevmeyi öğrendiğim için çok mutlu olduğunu söyledi. Teşekkür ettim.
"Arkadaşların seninle dalga geçtiği için hâlâ odanda sessizce ağlıyor musun?" diye sordu. Artık kimsenin düşüncesini önemsemediğimi, harika arkadaşlara sahip olduğumu söyledim. Çok sevindi. Sütünden bir yudum alarak gözlerinde biriken damlaları saklamaya çalıştı. Bardağı masaya yavaşça koyduktan sonra üstünü başını düzeltti. Bense sadece annesine ait olan küpelere baktım. Gizlice taktığını anladığımı fark etti ki saçlarıyla kulaklarını kapattı.
"Hayallerin gerçek oldu mu?" diye sordu bana, binlerce hayali olan kız. Bense, "Hayallerim değişti," diye cevap verdim. Ellerini çenesine dayayarak, "Paranız var mı ya da güzel bir eviniz? Mutlu musunuz?" diye sıraladı sorularını. Her zamanki gibi çok meraklıydı.
"Paramız da var, bir evimiz de var," diye yanıtladım sorusunu.
"Peki ya mutluluk?" dedi.
İşte orada tıkandım, ne cevap vereceğimi bilmeden. "Senin için mutluluk ne?" diye sordum.
İşte orada tıkandım, ne cevap vereceğimi bilmeden. "Senin için mutluluk ne?" diye sordum.
"Annemin yanımda olması, mutlu olması, arkadaşlarımın benimle dalga geçmemesi, oyuncaklarımın olması, kardeşimle oyun oynamak, çizgi film izlemek ve kedilerim," diye cevap verdi.
Gözlerinin içine baktım. O saf, masum gülüşüne baktım. Değişmeyen tek şeyin o gülüş olduğuna kanaat getirdikten sonra, "Çok mutluyum," cevabını verdim.
Sütünün son yudumunu da aldıktan sonra kalkması gerektiğini, yoksa annesinin kızacağını söyledi. Beraber el ele çıktık kafeden. Çocukluğumu, kocaman bahçesi olan, insana huzur veren, ilk bakışta sıcacık görünen o güzel eve bırakarak, içimde oluşan o garip yalnızlık hissiyle usulca uzaklaştım.