Lavinya Dergisi
KİM YAZIYOR?
Kendi hikâyemizi gerçekten yazabilir miyiz? Yoksa başkalarının bize biçtiği rolleri mi oynuyoruz? Hayat dediğimiz şey, önceden yazılmış bir senaryoya mı benzer, yoksa her gün kalemi elimize alıp yeni bir sayfa mı açarız? Bazen düşündüğümüz kadar özgür değil miyiz?
Hikâyemizi yazarken, ne kadarını gerçekten biz seçiyoruz? Çocukken hayalini kurduğumuz hayatla, şu an yaşadığımız hayat aynı mı? Ya da bir noktada rotamızı kaybedip başkalarının çizdiği yolda mı yürümeye başladık? Bize öğretilenlerle, kalbimizin fısıldadığı şeyler her zaman aynı mı?
Çok derin ve düşündürücü sorular… Belki de hayat, tamamen bizim yazdığımız bir hikâye değil ama içinde boşluklar olan, bazı bölümleri bizim tamamladığımız bir metin gibi. Toplum, aile, çevre—hepsi bize roller biçiyor, beklentiler yüklüyor. Ama yine de bazı seçimler bizim elimizde. Dünya, hayallerimizi şekillendiriyor, bazen törpülüyor, bazen de yeni ufuklar açıyor.
Ama bir noktada durup sormak gerek: Gerçekten bu yol bizim mi? Yoksa sadece alışkanlıkların, korkuların ve başkalarının bizden beklediklerinin çizdiği bir güzergâhta mı ilerliyoruz? Belki de hikâyemizi yazmak, her şeyi sıfırdan kurmak değil, farkında olmadan üzerimize geçirilmiş rollerin ağırlığını hissetmekle başlıyor.
Peki, farkına vardıktan sonra ne yapacağız?
Bize biçilen rolleri sorgulamak cesaret ister. Çünkü çoğu zaman, alıştığımız kalıpların dışına çıkmak korkutucudur. Ama belki de özgürlüğün ilk adımı, hangi yolların gerçekten bizim olduğunu anlamaktan geçer. Belki her şeyi bir anda değiştiremeyiz ama en azından küçük seçimlerle kendi hikâyemize yön verebiliriz.
Kim bilir, belki de hayat tamamen yazılmış bir senaryo değil, her gün yeniden yazılabilen bir taslaktır. Bize düşen, o taslağı başkalarının kalemiyle mi dolduracağımıza, yoksa kendi cümlelerimizi mi ekleyeceğimize karar vermek…
Bize öğretilen doğrular, zamanla içimizde yankılanan sesi bastırmış olabilir mi? “Bunu yapmalısın, böyle yaşamalısın, şu yoldan gitmelisin” diyen sesler, içimizdeki gerçek isteği unutturmuş olabilir mi? Belki de özgürlüğün ilk adımı, bize öğretilenleri sorgulamak ve gerçekten ne istediğimizi keşfetmekten geçiyor.
Ama bir soru daha var: Ne zaman gerçekten özgür oluruz? Geçmişin izlerini silemediğimizde, üzerimize biçilen rolleri reddetmek zor geldiğinde, başkalarının beklentilerinden kaçamadığımızda… Yine de hikâyemizi yeniden yazabilir miyiz?
Belki tam da burada umut var. Çünkü geçmişin ağırlığı ne kadar büyük olursa olsun, yeni bir cümle her zaman eklenebilir. Küçük de olsa bir seçim yapabiliriz—bizden beklenen değil, içimizde gerçekten yankılanan bir seçim.
İşte bu, kendi hikâyemizi yazmaya başlamak demek.