Lavinya Dergisi

ZAMANIN ÇIĞLIKLARI; BEKLEYİŞ
Burçin LAÇİN ALTAY

Ömrü ferahlatan mis kokulu sabahları duymak için, gerçek sevgiye ulaşmaktaydı hep umut.

Zaman ki yaşamı yener, bir doğum ve bir ölümle… Anlamla ve anlamsızlıkla… Yoklukla ve varlıkla… Gerçeğin ve düşün karıştığı tam o anda zihnimin berraklığından kurtulmasını kutlayan sözcüklerin dansı bölüyor zamanı… Ne gece ne de gündüz… 
Zamanın akıp gitmesine gidip durmasına, bir düş boyunca tutulamamasına uzanan zihnim sınırsızca bir döngüde gerçeklikten kurtuluyor. Akrep ve yelkovan arasındaki çarkların dengesinde sıkışan ve ezilen tüm olmazlara karşın yeni zamanlar arzuluyor. Zaman arzulanan bir olgu haline gelince hayatın yaşanılmaya değer anlam arayışında olduğunu, kıymetli olduğunu da seziyorum.
Zamansızlığın çığlıkları kulağımda yankılanırken bir düşün tiz sesinde ve sonsuz bir bekleyişe hapsolduğumu duyuyorum. Beklerken duran ve akmayan bir nehirde boğulmanın mümkünsüzlüğünü sezdiren bir zaman esir ediyor böyle anlarda. Bekleyiş zamanın insanın ruhunu yavaş yavaş taşlı bir yerde sürüklerken açtığı yaralarla ünlüdür. Yine bunun yaraları sararak iyileştirerek olan da o sonsuz döngüsüyle zamandır. 
Kabullenmenin çağında, zamanın alıp götürdüklerine öylece uzaktan bakıp kaderi ve kederi aynı düzlemde izlerken yaşadığım boyutun neresi olduğunun sorgusunda yitiriliyor zaman.
Zaman bir hiçliğe dönüşürken ve rakamlarla bir olguya sıkışıyorken bunun anlamsızlığı içinde düşüncelerin derininde ki boşluğu tadıyorum. Ancak zaman dursa içimin karıncaları durmuyor, karıncalarım dursa zaman… Her bekleyişte içimi kemirerek yürüyorlar. Zamanı ilerletiyorlar küçük ayaklarıyla ve bu bile yetiyor zamanın akmasına. Bıraktıkları izlere bakarken geçmişin hiç durmadan arkamdan geldiğini şu anın bile geçmişe dönüştüğünü görüyorken bazen beklemekten vazgeçiyorum. Biliyorum, zaman unutturmayı sever. Eriterek, çürüterek, ezerek, yıpratarak bazen… Beklemeyi sevmesem de zamanı sevmeyi deniyorum, yeniden barışmak için. Beklemek tıpkı eriyen saatler gibi ruhu eritiyor çünkü…

SALVADOR DALİ, “THE PERSİSTENCE OF MEMORY” (BELLEĞİN AZMİ); 1931
Salvador Dalí tarafından yaratılan Belleğin Azmi eseri, 1931 yılında yapılmış ve sürrealizmin en ikonik örneklerinden biri olarak dünyanın en iyi resimleri arasında sıralanmaktadır. Tablo, eriyen saatlerle dolu bir manzara sunarak zamanın akışkan doğasını sorgulamasıyla dikkat çekmektedir. Dalí, bu esere eklediği çeşitli ipuçları ve karınca gibi unsurlarla bilinçaltının derinliklerine ve rüya dünyasına dair bir bakış açısı geliştirmiştir. Eser, New York’taki Museum of Modern Art’ta sergilenmektedir ve modern sanatın en tanınmış simgelerinden biri olarak kabul edilmektedir.



Sanat resimleri denemeleri, Burçin Laçin Altay