Lavinya Dergisi

AYNANIN ÖTESİ
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

İnsanoğlu kendisini nasıl tanımlar? Yüzüne aynada bakmaya mı, yoksa çevresindekilerin ona yüklediği anlamların yansımasına mı tutunur? Bu sorunun cevabı kolay gibi görünür. Kimlik, herkesin içinde taşıdığı sabit bir gerçek değildir. Tam tersine, karmaşık ve kırılgan bir yapıdır. Çoğu zaman, insanlar kendilerini doğrudan kendileri görmek yerine, başkalarının gözündeki yansımalarla tanımlar. İşte bu durum, kimliği şekillendiren çok katmanlı bir yanılgının başlangıcıdır.

Bu yanılgı, çocuklukta atılan ilk benlik temellerine dayanır. Psikolojide “Ayna evresi” denilen süreçte, kişi kendisini dışarıdan bir görüntüyle tanır. Ancak ters ayna, bu mekanizmanın bozulmuş halidir. Beyin kendi öz algısını dinlemek yerine, dış dünyanın yorumlarıyla yine ve yeniden biçimlenir. Günümüzde sosyal medya bu durumu daha da derinleştirir. Beğeni sayıları, yorumlar, takipçiler, kimliği şekillendiren dijital aynalar olur. Bu aynalar gerçeği yansıtmaz. Filtrelenmiş, yapay ve sahte görüntüler sunar. Sonuçta gerçek benlik yitirilir; kişi başkalarının istediği versiyonları yaşar. Özgüven yerini sürekli onay arayışına bırakır. Asıl istek ve duygular dış beklentiler arasında kaybolur.

Oysa aynanın ötesi dışarıda değil, insanoğlunun kendi içerisindedir. Dış yansımaların gölgesinden sıyrılmakla, ona erişmek mümkündür. Ters ayna kırılırsa, gerçek benlik doğar. Çünkü öz kimlik başkalarının gölgesinde solar. Masallarda da aynalar dile gelir:

“Ayna ayna, söyle bana, benden daha güzeli var mı dünyada?”
“Kraliçem” ile başlar söze ayna.
Ama kimse şu soruyu sormaz ona, çekinir.
“Ben kimim, gerçekten ben miyim gördüğün?”
Çünkü bu soruyu tasarlayan, cevabı içten içe bilir.
Belki de tüm gerçek cevaplar aynalar kırıldığında verilir.