Lavinya Dergisi
ANNELİĞİN HER ÇEŞİDİ
Eylül DAŞDEMİR
Derler ya hani; “Dünyayı sevgi kurtaracak” diye, sevgin seni, en sevdiklerini kurtarmalı önce.
Anne kavramı sanıyorum ki her çocuk için çok farklı, biricik anlamlara sahip. Annesi kahramanı olan çocuk da var, celladı olan çocuk da örneğin. Hatta annesi olmayan ya da “var ama olmayan” çocuklar da...
“Benim de bir hayatım var” deyip kolayca bırakıp gidebilen “anne”(!) de var, evladı mutsuz, huzursuz olmasın diye her şeye katlanan anne de. Baştan beri bir anne olamamış, doğurup kaçmış anne (!) de var, tüm yoksulluğuna, yalnızlığına rağmen evladını tek başına büyütmüş anne de...
Gariptir ki bu saydıklarımdan hangisine sahip olursak olalım annelerimizin yeri biz çocukları için her zaman derin, hassas, güzel bir yerdedir. Neden böyledir, bu kutsallık doğuştan mı kalplerimize verilir bilemiyorum. Ama bu sevgiyi “hak eden” annelere gösterilmesi gereken saygının, en az onların sevgi ve fedakârlığı kadar sonsuz olması gerektiğine ben de inanıyorum. Çünkü öyle annelerin hayatlarına baktığımızda gerçekten de kendilerine ait, kendi istediklerince yaşadıkları pek bir an göremiyoruz. Hatta biliyorum ki; (elbette günümüzde de var maalesef ama) biraz daha geçmişten bakarsak, çok uzun yıllar çok ciddi eziyetlere, şiddetin gerek psikolojik gerek fiziksel her türüne mâruz kalmış, bırakın hastaneye götürülmeyi, yediği dayağı gizlemek mecburiyetinde bırakılmış o kadar çok anne tanıyoruz ki hepimiz hayatlarımızın belli dönemlerinde. Tüm bunlara ek aldatılır da o kadınlar ama yine “çocuklarım için” der susarlar. Bu yaptıklarının doğruluğu yanlışlığı mutlaka tartışılır; “Kendine saygısı olan kadın gider” der bir kesim, diğer kesim de “Evladını seven gerçek bir anne üzüntüden bitse de, onun için dayanır” der. İki kesimin de kendine göre haklı ve haksız tarafları vardır. Ama “Anne” de zaten kendi kalbince doğru bildiğini yapandır.
Bu saygıyı hak etmeyen veya görünürde hak etmeyenlerden olup da arkasındaki sebeplerin çok acı olduğu anneler (!) de var saydığımız örneklerde. “Sebebi ne olursa olsun” diyebiliriz elbette ama herkesin anneliği kendine deyip biz gerçekten de hak etmeyen o annelere (!) bakalım. Çocuğu doğar doğmaz bırakıp giden veya para karşılığı bir aileye veren o anneler (!) mesela; Kutsal değil miydi hani şu “anne”lik ? Cennet onların ayakları altında değil miydi? “Kendi hayatımı yaşayacağım” gibi bir bahane ile bunu hak etmeyen o çocuğu bırakıp giden anne ya da? Onların kalbine verilmedi mi o yüce duygu? Böylelerine “anne” demek, yukarıda uzun uzun saydığımız o fedakâr annelere haksızlık değil mi? Bu soruların cevabını kim nasıl verebilir bilemiyorum. Ama böylesi davranışları annelikten de öte, insanlığa sığdıramıyorum. Çünkü biliyorum ki her çocuğu bağrına basabilecek, mümkün olabilse dünyadaki tüm çocuklara anne olabilecek sonsuz yücelikte kalpleri olan anneler, kadınlar var. Kendi evladını kaybetmiş ama başka evlatlar yaşasın diye ömrünü çocuklara adamış anneler de var. Anne olsun ya da olmasın bir çocuk için yapabileceği ne varsa, ona nasıl bir faydası dokunacaksa bunun için çabalayan kadınlar da var. Hatta hiç anne olmamış ama bir hayvana bile annelik yapan nice kadınlar var bu dünyada... E şimdi varken böyle yüce kalpli kadınlar, kendi evladına annelik yapmamış o kadınların olabilir mi bir bahanesi şu hayatta? Olamaz kıymetli okurlar.
Ben de üzerinden fazla bir zaman geçmemişken “Anneler Günü”nün, kıymetlerini bilmek için tek bir günün yetmeyeceğini bilerek, hayatını bize adamış canım anneme ve bu sıfatı hak eden tüm kadınlarımıza teşekkür ederim.