Lavinya Dergisi

VEDALAR ZAMANSIZDIR
Osman YAVAN

İnanıyorum ‘‘ Elbet Bir Gün! ’’ İnsan dünya’ da ne için var olduğunu anlayacak…

“Rahmetli babama saygı ve özlemle…”

Bugün sensiz geçen tam 24 gün oldu. Zaman hızlı, acımasız ve her geçen gün biraz daha derinden acıtıyor. Bazen kelimeler kifayetsiz kalıyor; anlatamıyor insan içindeki yangını. Her sabah, eksikliğini hissederek başlıyorum güne. Sessiz sedasız çekip gittin… İçimizi dağladın, darmadağın ettin bizi.

Ölüm sana hiç yakışmadı. Daha birlikte kurduğumuz hayallerimiz vardı.
Sana sitem etmiyorum ama sensizliğe de alışamıyorum.

Dile kolay, kelimeler çabucak dökülüyor ağızdan…
Ya yürekten dökülemeyenler? Onların bir çaresi var mı?
Belki her şeyin vardır bir çözümü… Ama bunun yok gibi geliyor.

Ölümün saati yok… Geçen her an, her saniye aslında ne kadar da kıymetliymiş. İnsan kaybedince daha iyi anlıyor. Dünya dönmeye devam ediyor; ne sen gittin diye zaman durdu, ne de hayat… Ama benim için zaman da dünya da durdu o gün. Şimdi her şey bir bekleyişten ibaret. Sana yeniden kavuşacağım ana kadar içimde durmuş bir zaman var.

Sen gidince ben eksildim. Bir yanım hep yarım artık.

Vefatından bir hafta önce bir rüya gördüm. Ama anlatmaya cesaret edemedim. İçimde bir şeylerin ters gideceğini hissediyordum belki de… O hafta hiçbir yere sığamadım. Hani hep olurdu ya çarpıntılarım... İşte, o rüyadan sonra iki gün boyunca dinmedi. Bir şeyler olacak gibiydi.

Bilemedim be babam... Affet...
Belki de zamanında anlayabilseydim…
Belki de yetişebilirdim sana…

Ama işte… "Belki" demekle olmuyor. Ve sensiz de olmuyor.
Hep eksik, hep yarım… Hatırlıyor musun? Sen vefat etmeden iki gün önce deneme sınavım vardı. Sonuç güzeldi, içime sinmişti. Annem anlattı; duyunca gözlerin dolmuş, sevinmişsin…
Ne de olsa babamsın. Babalar unutur mu hiç? Unutmamışsındır sen de.

Dağ gibi adamdın…
Mangal gibi bir yüreğin vardı ama bir o kadar da yufka yürekliydin.
Dayanamazdın, hemen gözlerin dolardı.
Hem sevinçten… hem de üzüntüden ağlardın.

İçinde fırtınalar koparken dışarıya hep bir sükûnet bırakırdın.
Ama biz bilirdik...
Senin kalbin, bir çocuğun kalbi kadar saf ve temizdi.

Vedan da öyleydi; sessiz, saf ve tertemizdi. Ama biraz zamansızdı sanki… Ölüm elbette hak, başımızın tacı... Ama insan babasını kaybedince, ölümün o soğuk yüzünü hissedince anlıyor her şeyi daha derin, daha acı bir şekilde. Derler ki, insan nasıl yaşarsa öyle ölürmüş. Sen de hayatın boyunca dimdik yaşadın; Allah’tan başka kimseye eyvallah etmedin. Ölümün de öyle olmuş... Dimdik, vakurca… Annem öyle anlattı. Merak etme, gözün arkada kalmasın. Son vazifemi yerine getirdim. Bir evlada düşen en büyük görevdi bu; babasını yıkamak, kefenlemek… Bence bu, benim için en anlamlı vedaydı. Artık madde âleminden mana âlemine göç ettin. O yüzden böyle söyledim. Sana verdiğim bir söz var; asıl son görevim de o aslında… Okulu bitirip doktor olmak. Yüzünü kara çıkarmayacağım, başını asla öne eğdirmeyeceğim. Gözün arkada kalmasın diye söz verdim. Bu okul bitecek! Ne pahasına olursa olsun, senin için, sana verdiğim söz için…

Seni defnedip toprağını attıktan sonra mezarının başında oturup kaldım, kalkamadım. Ayaklarım sanki toprağa zincirlenmiş gibiydi. O anı ben hatırlamıyorum, annem anlattı. Sadece gözyaşlarım ve “Baba!” diye bağırışlarım dilimden dökülen tek cümlelerdi:

“Kalk be koca çınar, ne yatarsın? Oğlun daha büyümedi, bilmez misin?”

Bağıra bağıra ağlamışım… Mezarın demirlerinden sımsıkı tutunmuşum, o an kimse beni kaldıramamış, güçleri yetmemiştir.
Öyle ya, ben senin oğlunum; her zaman güçlü olmayı, cesaretli olmayı, dik durmayı, adaletli olmayı sen öğrettin bana…
Mezarının başından halam kaldırdı beni. Omzumda bir el hissettim. Sağıma döndüm, baktım ki sen…
Halamı sen sandım be babam… Öylece bırakmışım demirleri.
Annem anlattı…

Vedalar ne kadar zamansız olursa olsun, ben sana veda etmedim. Çünkü bir evlat, babasına veda etmeyi bilmez, edemez. Sana kavuşana dek verdiğim sözü tutacağım. Allah senden razı olsun, yattığın yer nur dolsun. Yattığın yer incitmesin…

28.04.2025 ∞

Kıymetli okurlara ithafen;

Zaman, her birimiz için hem önemli hem de çok kıymetli. Yitirilen zaman bir daha geri gelmediği gibi, yitirilen can da geri gelmez. Yaşarken hem kendi zamanınızın hem de sevdiklerinizin kıymetini bilin… Unutmayın; özlediğiniz birine kavuşamamak, sesini duyamamak, sarılamamak vardır. Bu dünyanın bir sonu var elbet. Yaşarken kıymetini bilin; çünkü ölümün soğuk ve sessizliğini anlarsanız da iş işten geçmiş olur.