Lavinya Dergisi

AMATERASU VE SUSANOO
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Güneş ve rüzgâr, doğanın en temel güçleri. Biri ısıtır, aydınlatır. Diğeri eser, değiştirir. Aralarındaki denge olmadan hayat olmaz. İşte bu iki gücün mücadelesi üzerine efsaneler vardır; bazısı akılcıdır, bazısı ise biraz abartılı.

Japon mitolojisinde Amaterasu ve kardeşi Susanoo’nun hikâyesi de mite konu olan bir örnektir. Amaterasu, dünyanın ışığıdır. Susanoo ise rüzgâr ve fırtınadır. Hikâye der ki; Susanoo biraz taşkın, biraz yaramaz, ne yapacağını bilmez halde Amaterasu’nun düzenini bozar. Pirinç tarlalarına zarar verir, tapınakları yok eder, hatta ablasının hizmetçilerini korkutup kaçırır. O ölçüyü kaçırdıkça ablası içine kapanır. Sonunda küser ve kendisini mağaraya kapatır, kapısına taş örer. Adeta “Ben yokum, hepiniz düşünün bakalım.” cümlesini resmeder. Dünya karanlığa gömülür; ışık yok olur, sıcaklık eksilere iner, yaşam durur. Tarım biter, insanlar donar, tanrılar panik içinde kaçışır fakat kimse cesaretini toplayıp mağaraya yaklaşamaz. Sonunda tanrılar onu merak ettirmek için bir oyun kurar. Tüm horozları birlikte öttürürler. Tek gözlü demirciden sert bir kayaya aynı ritimle çivi çaktırırlar. Birlikte bir müzik yaparlar. Ayna tanrıçasından dev bir ayna yapmasını isterler. Mücevher yapımcılarına ayna uzunluğunda uzun bir boncuk dizilimini emrederler. Mağaranın önüne bir tahta yerleştirirler. Aynı tanrılar tahtanın üzerinde inadına güler, coşarlar. Bu gürültü bir süre sonra Amaterasu’nun dikkatini çeker, sessizce mağaranın kapısını açar ve etrafa bir göz atar.

Ve o anda devasa ayna devreye girer. Tanrıça kendi yansımasını görür. Parıldayan öz ışığı karşısında büyülenir. Bir adım atar, sonra bir adım daha…

Bu efsane yalnızca doğanın güçlerinin sembolik dansı değil, denge ve saygının, ölçü ve taşkınlığın karşıtlığıdır. Güneş ve rüzgârın dengesi bozulursa, yaşam durur. O denge yeniden sağlandığında, dünya nefes alır.

İnsanoğlunun içinde de ışık ve fırtına beraberdir. Bazen en yakını fırtına oluverir, şimşekleri çağırmasıyla incitir. Karşısındakinin pirinç tarlalarına, tapınaklarına, işini kolaylaştıranlara fütursuza zarar verir. Bu taşkınlık karanlık çeker, bedenleri kendinden saklar. O karanlıkta kim ne kadar kalır bilinmez ama belki de tek yapılması gereken sıklıkla aynaya bakarak kendini hatırlayabilmektedir. Amaterasu kadar ışık saçmasa da siluetler, güneş her gün doğar. İnsan unuttuğu anda silinir, kendiyle barıştığıyla bilinir.