Lavinya Dergisi
THE BING BANG THEORY
Evreni anlamak kolay değil. Bazı sorular vardır ki, cevabı hala belirginleşmemiştir. Bilim dediğimiz alan, bazen bir sezgiyle başlar; bir varsayım olarak ortaya atılır. Sonra zamanla gelişir, sorgulanır, şekil alır. “Sicim teorisi”, bu temel sorulardan birine karşılık arar:
“Evrenin özü nedir?”
Uzun zamandır maddenin temelini oluşturan parçacıklar konuşulmuştur. Elektron, kuark, nötrinolar… Ama bu teoriye göre, tüm o parçacıklar farklı şekilde titreşen tek bir yapının yansımaları olabilir. “Minicik sicimler.” Gözle görülmezler fakat her şey onlarla var olur. Nokta gibi değil, iplik gibidirler ve nasıl titreştiklerine göre farklı biçimlere bürünürler. Biri madde olur, biri enerji, biri zaman akışı. Peki, yaşadığımız evren yalnızca dört boyutla mı sınırlıdır? Uzay boyutu, görünene dair bir çerçeve sunar ama bu teori der ki: “Yetmez!” Evren çok daha fazlasına sahiptir. Belki on, belki on bir boyut… Fakat bazı boyutlar öyle küçüktür ki, içe kıvrılmış halde dururlar. Algı onları yakalayamaz.
Bu düşünceler çoğu kişiye karmaşık gelir ama popüler kültürde bile yer bulur; örneğin “The Big Bang Theory” dizisinde, kahkahalar arasında sık sık bu konulara değinilir.
Çünkü fizik yalnızca bilim değildir, bazen karakter, bazen arayış, bazen de varoluşun kendisidir.
Çünkü fizik yalnızca bilim değildir, bazen karakter, bazen arayış, bazen de varoluşun kendisidir.
Evrenin yapısı derinleştikçe bir şey daha belirginleşir: “Küçücük bir sicim, dev bir yapıyı taşıyabilir.” Bir ilmekle başlamak, bütünü oluşturabilir. Her şey bu kadar sade ve bu kadar temellidir. Günlük yaşam da benzerdir. Basit görünen bir davranış, dışarıdan fark edilmeyen bir çaba, aslında sağlam bir yapının temelidir ve pek çok şeye gebedir. İnsanların neyle sınandığı, ne taşıdığı dışarıdan hissedilmemektedir. Bu yüzden, ne kimseye yük olunmalı, ne de kimse hafife alınmalıdır. Zira sıradan bir yaşama sahip olanlar, çoğu zaman özlenen bir dengede kalmalarıyla bilinir.
Ve açıklanamayanlar… İzah edilmek istenip, sınırda kalanlar… Yaradan’ın mucizelerine akıl sır ermemektedir. Sessizdir, kimi zaman gösterişsizdir ama her şey yerli yerindedir. Görmek, bilmek, bulmak gerekir.
Kısa ve öz unutulmaması gereken bir nokta daha: “Sicim teorisi, görünüşte benzer yapıların, farklı titreşimlerde bambaşka varlıklara dönüştüğünü söyler.” Hayat yine bundan farksızdır. Aynı dokudan çıkan bir örüntü, birinin elinde sanata dönüşür, diğerinde silik ve sıradan kalır.
“Elbette işin farkı, işleyendedir.”