Lavinya Dergisi
SENDE Mİ BRUTUS?
İtalya’ya gittiniz mi? Gittiyseniz bilirsiniz, Roma bir şehir değil, bir yankıdır… Taş duvarlarındaki suskunluktan yükselen bir tarih, mermerin içinden konuşan bir zaman vardır. Sokaklar dar ama görkemlidir. Bir köşede dondurma yalayan çocuklar, diğerinde yüzyıllık bir çeşmeden su içen güvercinler… Piazza Navona’da güneş batarken, bir garson şarap servisini tamamlar. Yani kadehinizi yudumlarken izlediğiniz kaldırım taşlarının altında tarih gömülüdür.
Heykeller anlatır bu şehri. Gözleri boşluğa bakan bronzlar, ellerinde ya bir kılıç ya da bir karar tutar. Ve yemekler… Ah, yemekler! Domatesin tatlısı, zeytinyağının ipeksi dili, peynirin Roma’ya yakışır asaleti… Her şey bu şehirde anlam bulur ve her şey bu şehirde anlamını yitirir. Çünkü Roma, sadece taş değil, bir düşüşün, bir çöküşün, bir ihanetin şehridir. Yüzlerce general, yüzlerce senatör bu sokaklardan geçer. Kimisi adını bir takvime, kimisi bir arenaya yazdırır ama biri vardır ki adı her daim ağızlarda bir kan tadıyla anılır: “Gaius Julius Caesar”
O, bir askerden fazlasıdır. Zaferin kokusunu Mısır’da, Galyalıların çığlıklarında, Robicon kıyılarında tanımıştır. Cleopatra’nın gözlerinde yakıcı bir Doğu, Roma’nın taşlarında kudretli bir Batı taşır. Kendine âşıktır ama Roma’ya daha çok âşıktır. Roma da onu sever, bağrına basar. Sevdaları bir müddet karşılıklıdır. Fakat Roma, bağrına bastığını, sırtından bıçaklamasıyla hatırlanır.
Caesar, affetmeyi de bilir. Birçok kez düşmanlarını bağışlar ve en çok da kendisine karşı gelenlere anlayışlıdır. Hele içlerinde biri vardır ki, ona bir zamanlar evlat gözüyle bakmıştır: “Marcus Junius Brutus”. Brutus, yalnızca bir isim değildir, bir yük, bir emanet, kalp sancısıdır.
Senato’da bir sabah…
Mart ayının ortaları…
Caesar, yüzüne bir tebessüm kondurmuşken, o meşhur bıçaklar iner üzerine. Sırtına inen darbelerin içinde bir tanesi! Yalnızca bedenini değil, ruhunu da paramparça eder. Brutus’un elinde tuttuğu hançer, diğerlerinden farklı değildir ama taşıdı anlam… Onlarca savaş görmüş bir adamı dizlerinin üzerine çöktürecek kadar ağırdır. İşte o anda Caesar döner, bakar… Gözlerinin içine saplanan şey, bıçaktan daha keskin kalır: “Tanıdıklık!”
- Et tu, Brute?
Hayat bazen böyledir işte, Roma gibi… En çok güvendiklerinizden gelir darbe. Kimi zaman affedersiniz… Bir daha yapmaz sanırsınız… Çoğu zaman o darbe, affettiğiniz yerden saplanır. En inandığınız anda vururlar sizi. Hiç şaşırmazsınız bile. Tarih tekerrür eder, isimler değişir ama…
Sadece yutkunursunuz ve fısıldarsınız belki:
- Sende mi, Brutus?