Lavinya Dergisi
SADE, ORTA VE ŞEKERLİ
Kahve…
Kulağa ne kadar tanıdık, değil mi? Sabah mahmurluğunu silen bir yudum, bir buluşmanın bahanesi, yalnızlığın yoldaşı. Kimi için gün başı, kimi için gecenin sonu. Peki, gerçekte kırk yıl hatırı var mı? Dillere pelesenk olmuştur ama söz, özü kahvenin veriliş şekline dair bilgi. Dosta gösterilen değer, sevgiliye duyulan aşk, sohbetin en kıymetlisi. O bir içecek değil, jesttir tabi. Kırk yıl sonra bile hatırlanacak kadar incelikli.
Isı…
Kahve, soğuk mu içilir, sıcak mı peki? Cevap damaktan damağa değişir. Geleneksel Türk kahvesi sıcakken içilir; köpüğü kaçmadan, telvesi çökmüşken acıdır dibi. Ama bir yaz günü, şu İtalyan kafesinde buzlu latte yudumlamak da keyifli. Yani onun ısısı, çoğu zaman ruh haline göre seçili. Sakinken serin, dertliyken koyu, neşeliyken köpüklü, öfkeliyken harlı.
Kahvenin kökenine gelirsek…
Anavatanı Habeşistan, yani bugünkü Etiyopya. Efsaneye göre keçilerini izleyen bir çoban keşfetmiş kahve çekirdeğini. Sonra Yemen’e, oradan Osmanlı’ya, derken Avrupa’ya ulaşmış. Viyana kuşatmasından kalan çekirdeklerle Avrupalıların tanıştığı ise bir başka rivayet olarak kalmış. Her ülke ona kendi yorumunu katmış. Espresso, cafe au lait, filtre derken… Brezilyalılar dünya pazarına damgasını vurmuş. Fakat daima ortak bir kanı varmış: “Kahve içilmekten ziyade, paylaşmaktır zamanı.”
Paylaşmak…
Bir fincanın etrafında toplanan sözler, gözler, sesler. Emek verilen o an. Her yudumda gizlenen ilgi. Çünkü kahveye zaman ayırmak gerekli. Beklemek, pişirmek, sunmak. Tıpkı ilişkiler gibi. Eşe, sevgiliye, dosta gösterilen sevgi. Özenle hazırlanmasından belli. Hiçbir münasebet ocağa konulup bırakılmaz ki! Dikkat ister, denge ister, zaman ister. Vefa yıpratılmaz ki! Sade, orta, şekerli… Sabırla karıştırmak, taşmasını önlemek. İşte sıcak tutulmayan duygu da zamanla tatsızlaşır, bu gerçek bâki. Şu soğuyan kahve hikâyeleri, hayret verici… Kahveyi bir kenara bırakıp, başka işlere dalıp, öfkelenip… Fincandaki hatırlanınca, aynı kalmasını beklemek! Şaşırılır mı sahi? Bu sırada konu hiç kahve olmadı ki!