Lavinya Dergisi
YARA
"Yara, hatırlamak istemeyenin hafızasıdır. Unutmak gerçekten mümkün müdür? Çünkü yara, unutulmamak için vardır. Sızısı geçse de izi kalır. Ve o iz, her bakışta yeniden dile gelir. Hiç sadece göz göze gelince kanamaya başlayan bir izi fark ettin mi?"
Her seferinde yara, zamanın susarak bıraktığı imzadır tenin yahut ruhun üzerine. Ne tam kapanır, ne tamamen unutulur. Bazen bir cümlede, bazen bir bakışta, bazen bir seste açılır yeniden. Kimi zaman bir şiirin arasında saklanır, kimi zaman bir şarkıda bestelenir. Bazen de zamansız bir fotoğrafta göz kırpar sana. Ama en çok da, uykunun en sessiz yerinde yankılanır yara. Peki sen, hangi anda yankısını en çok hissettin?
Başka bir dilde hayat bulur; bazen suçluluk, bazen özlem, bazen sadece sessizlik. Sessizliğin en yüksek sesiyle karşılaştın mı hiç?
Çünkü yara, yalnızca kanla değil, duygularla da akar. Bazı yaralar konuşmaz; kelimeleri yoktur. Ama bir bakışta yakalanır, bir duraksamada hissedilir. Suçlulukla büyüyen bir yara vardır mesela — söylenmeyen bir söz, tutulmayan bir el, geç kalınmış bir özür... İçini kemiren ama kimseye anlatamadığın bir pişmanlıkla yaşarsın. Ve bir de özlemle kanayan yaralar vardır; gidene değil, bir daha hiç gelemeyecek olana. Zamanın taşıyamadığı anlara, dönülemeyen yollara duyulan sızı.
Ve bazen, kelimeler bile acıyı tarif edemez olur. İşte o zaman sessizlik konuşur. Ama öyle bir konuşur ki; en gürültülü çığlıktan daha keskindir sesi. İçinde taşırsın, görünmez ama ağırdır. Bir gece yarısı, hiç kimsenin olmadığı bir an’da, o sessizlikle baş başa kalırsın. Kendi iç sesinle yüzleştiğinde, asıl bağıran şeyin dış dünya değil, susturamadığın içindeki yankı olduğunu fark edersin. İşte o an, sessizliğin en yüksek sesiyle karşılaşırsın.
Peki sen, hiç böyle bir sessizlikte buldun mu kendini? Kendi iç sesinin yankısından kaçamadığın oldu mu?
Ama her yara görülmez. Ve her göz, yarayı anlayamaz. Bazıları sadece bakar, geçer. Kimileri yaraya değil, yaralının suskunluğuna yabancıdır. “Abartma,” derler, “geçer,” derler. Oysa bazı şeyler geçmez, sadece daha derine gömülür. Sen hiç, anlaşılmadığın için daha çok acıttın mı?
Hiçbir yara kendi kendine açılmaz. Bir el vardır, bir söz, bir ihmal, bazen de bir terk ediş. Ve her yaranın bir hikâyesi olur. Ama ilginçtir, kimse yaranın hikâyesini anlatmaz. İnsanlar hep yaraya bakar, ama kimse onu açan zamanı sormaz. Sen en son ne zaman birinin hikâyesini merak ettin, sadece izine bakmak yerine?
Yara, zamanla birlikte yaşayan bir varlıktır. Onunla uyanırsın, onunla konuşursun, ama kimse bilmez. Çünkü yara, en çok gizlenince büyür. En çok sustuğunda bağırır. Ve sen ne kadar güçlü görünürsen, yara o kadar derinde yankılanır. Güçlü görünmenin bedelini hiç düşündün mü?
Bir gün gelir, yara kabuk bağlar. Ama o kabuk, iyileşmenin değil, alışmanın simgesidir. Çünkü bazı yaralar kapanmaz; sadece kanamayı bırakır. Acıyı değil, alışkanlığı öğretir yara. Peki, sen alıştığın acılarla mı yaşıyorsun, yoksa hâlâ iyileşmeyi mi bekliyorsun?
Ve insan, bu alışkanlıkla yaşamaya devam eder — yaralı, ama ayakta.