Lavinya Dergisi

NEZAKET AVCILIĞI
Eylül DAŞDEMİR

Derler ya hani; “Dünyayı sevgi kurtaracak” diye, sevgin seni, en sevdiklerini kurtarmalı önce.

“Başkalarına karşı saygılı ve kibar davranmak; naziklik.” der Türk Dil Kurumu, dilimize Farsçadan geçen “Nezaket”i açıklamak için. Ben de biraz bu tanımın dışa yansımalarına bakalım istedim, insanlığa oldukça gerekli bir özellik olduğundan. Şöyle ki nezaket her kesimde farklı algılanan bir şey sanırım. Çünkü herkes uygulayamasa da kimimiz evde kimimiz okulda, hepimiz nezaketin güzel ve gerekli bir insâni kazanım olduğunu öğrenerek büyümüştük. Fakat bu büyüme sürecinde bunun herkesçe böyle olmadığını farkettik. Gördük ki nazik insanlar toplumda hiç de ciddiye alınmıyor, kolay kandırılabilir olarak görülüyor ve bu “nezaket” olgusu kullanılmaya açık bir özellik olmaya başlıyor. Örneğin bir markete müşteri olarak girdiniz, kasaya geldiğinizde; Gülen bir yüzle “Merhaba, kolay gelsin” dediğinizde bazı zihinler sizi hemen “nazik” eşittir “saygı göstermem şart değil” olarak kopyalıyor olmalı ki, sonrasında bir soru soracak olsanız sizin aksinize sert, ukalaca bir tavırla karşılaşabiliyorsunuz. Bu durumu başka bir örnekte inceleyecek olursak; Bir iş yerinde çalışansınız ve verdiğiniz ilk izlenim oldukça saygılı ve nezaket sahibi bir kişilikse yandığınızın resmidir! Çünkü o saatten sonra o iş yerinde hakkınız olan durumların giderek, çeşitli bahanelerle size verilmediğini farkedeceksiniz. Fazladan çalıştırılıp mesela, bunun karşılığının ne maddi ne de zamansal olarak alamadığınızı göreceksiniz. İlk başta rica ile nazikçe istedikleri, sizi tanıdıktan sonra o sizin zaten yapmak zorunda olduğunuz bir şeymiş gibi görevlerinizi sıralayıp “bu benim görev tanımımda değil ki, yapamam” demenize bile fırsat vermeden gittikleri durumlara dönüşür. Kısaca nazik oldunuz ve hata yaptınız! Örnekler toplumun birçok yerine göre çoğaltılabilir çünkü ne yazık ki bu durum her yerde böyledir. Yani bir nevi “Av-Avcı” olayı diyebiliriz. Avcı avını (nezaket sahibi insanı) yakaladı mı, kestirdi mi gözüne yani sömürene kadar bırakmazmış. Bunu hiçbir belgeselde göremezsiniz bu arada : )

İşte böyle böyle “Nezaketin eziklik sayıldığı bir devirdeyiz” cümlesini sıkça kullandığımız ve duyduğumuz bir çağa geldik. 

Eksilerinden bolca bahsetmişken nezaketin, bu bir “Nezaketi bırakıyoruz” başkaldırısı değil aslında. Zaten doğru olan da bizim bırakmamız değil onların da bu özelliği kendilerine katması. Mutlu, cennetimsi bir dünya hayali varsa herkesin şayet, birbirimize nazik ve saygılı olmak minik ama oldukça iyi bir başlangıç olabilir mesela. Biliyorum bu saydığımız durumlar, nezakete karşı olan bakış açımızı, içimizdeki o nazik, tatlı insanları, bu gerginlik ve şiddet dolu girdapta kaybetmemize sebep oluyor. Onlara benzemeye, herkesleşmeye başlıyoruz farkındayım. Ama bizler de o saydığımız insanlar gibi davranmaya başlar, onlara benzersek dünya domino taşı misali kaba saba, gergin, kötücül bir hal alır. Biliyorum “Dünya bu haliyle de pek iyi sayılmaz” diyor olabilirsiniz. Ama bir cümle var ya duymuşuzdur hepimiz; “Dünya hâlâ dönüyorsa iyi insanların hatırına” diye. Yani bence biz değişmeyelim ki dünya da dönsün dilediğince.

Velhasıl gördük ki kişiliğimizde barındırdığımız her özelliğimiz, aslında sadece bizi değil toplumu da etkiliyor. Çünkü zaten toplumu da bizler oluşturuyoruz, nasıl etkilemesin değil mi ? Ve yine görüyoruz ki aslında her durumun pozitif yanı da var negatif yanı da. Biz negatife odaklanır da saygı görmeyeceğiz, üzüleceğiz, zarar göreceğiz diye iyi yanlarımızdan bir bir vazgeçersek, bir gün bizim de iyi bir yanımız kalmayacak... Bugün konumuz nezaketti mesela, öyleyse kıymetli okurlar; biz nezaketten vazgeçmeyelim de her birimiz kendi çevremizin öğretmeni olup da onlara nezaketi öğretelim. Sevgi ve saygı dolu günlerde, yazılarda buluşmak ümidiyle.