Lavinya Dergisi

GÖKYÜZÜNDEKİ HAYALETLER
Pelin ŞEHİDOĞLU

Sözcükler bir kaç hece lakin bilmezler ki bizim evrenimizde binbir gece.

Gökyüzüne bakmak, aslında bir tür zaman yolculuğudur.

Baktığın o parıltılar, sana ait olmayan bir çağdan, aklının bile kavrayamayacağı kadar uzak bir geçmişten gelir. Belki ışığını gördüğün yıldız, sen doğmadan önce sönmüştür. Belki milyonlarca yıl önce, uzayın sessizliğinde kül olmuştur. Ama ışığı hâlâ yolculuğunu sürdürür, boşluğu aşar, karanlığı deler, göz bebeklerine ulaşır. Sen ona bakarsın, o sana bakamaz. Çünkü o çoktan gitmiştir.

Yıldızlar, bu yüzden bana hep hayaletleri hatırlatır.

Kendi zamanından kopmuş, varlığı bitmiş ama izini silmemiş ruhlar gibi… Hâlâ görünürler, ama dokunulamazlar. Hâlâ parlarlar, ama artık yaşamazlar. Onlara bakmak, bir mezar taşının gölgesinde eski bir ismi okumak gibidir: Soğuk, sessiz, ama içi hikâyelerle dolu.

Belki de insanın anıları da böyledir.

Bittiğini sandığın dostluklar, küllenmiş aşklar, kapanmış yaralar… Hepsi bir zamanlar yakındı, sıcaktı. Ama artık sadece uzaktan bakabildiğin, içinden geçemediğin ışıklar gibi. O ışıklar bazen sana huzur verir, bazen de göğsüne bir taş bırakır. Çünkü bilirsin, geri dönemezsin.

Bazen düşünüyorum: Belki biz de birer yıldızız.

Şu an yaşadıklarımız, konuştuklarımız, sustuklarımız… Hepsi başkalarının gökyüzüne düşen birer ışık oluyor. Sen çoktan çekilip gitmiş olsan bile, ışığın orada kalıyor. Belki birinin gecesini aydınlatıyor, belki de karartıyor. Biz, farkında olmadan başkalarının hayatına hayaletler bırakıyoruz.

Kuyruklu yıldızlar ise başka…

Onlar gökyüzünde kısa süreli bir yara açar gibi parlar. Bir defa görünür, sonra kaybolurlar. Onlar dileklerle çağrılır, uğurlanır. Ama kimse bilmez, belki de o dilekler hiç gitmez; sadece havada asılı kalır, görünmeyen bir yük gibi taşınır. Kim bilir, belki de tüm o tutulmamış sözler, gerçekleşmemiş dualar gökyüzünde birikir de, yağmur gibi bir gün geri düşer üzerimize.

Bazen yıldızlara bakarken, gökyüzünün sadece bir manzara değil, dev bir mezarlık olduğunu hissederim. Parlak taşlar, sessizce yan yana dizilmiş. Aralarında dolaşan karanlık, sanki arşivlenmiş tüm hikâyelerin gölgesi… Ve biz, oraya bakıp dilek tutan küçük, geçici varlıklar… O ışıklar bize umut verir ama aslında hatırlatır: Her şey bir gün söner.

Ve belki de asıl gizem burada.

Yıldızlara bakmak, geleceği aramak değil, geçmişin hayaletlerini izlemektir. Işıklarıyla konuşur, yokluklarıyla susarız. Kimi zaman onlara kendi yaralarımızı anlatırız, kimi zaman da onların sessizliğinde kendi sonumuzu görürüz.

Gökyüzü, geçmişin büyüsünü saklayan en büyük aynadır.

Ve biz, her bakışta o aynada biraz daha kayboluruz.