Lavinya Dergisi

DOKUZ RAKAMININ YERİNE KONAN KELEBEĞİN YAŞADIĞI PASTANE
Bedire AKARAY

Ve akıl sessizce kalbin bagajına saklanır. Yakalanmadan geçebilsin diye dua eder dünyanın sınırından.

Mavi çiçekli sarmaşıklar, çeşitli denizcilik sembolleri, dantel kurdeleler ve suni deniz kabuklarıyla süslenmiş beyaz Fransız kapının kanatları sürekli cephe değiştiren rüzgârda ağır ağır sallanıyor, renksiz caddede farklı yönlere yürüyeduran bunalgan insanları enteresan bir rüyaya davet ediyordu. Tertemiz camekanlarının arkasında beyaz masalar ve masalara karşılıklı yerleştirilmiş pastel pembe sandalyeler zarifçe, dışardaki tentenin üstlerine düşürdüğü gölgeleri kucaklamaktaydılar. Masalardan kimi taze çiçekler kimi kurdeleli hasır şapkalar, sepetleri origami gemilerle doldurulmuş ferforje minik bisikletler, güneş gözlükleri gibi yazı çağrıştıran her türlü civelek nesneyle renklendirilmişti. Gündüz olmasına rağmen bej rengi iç duvarları süsleyen neon ışıklar açıktı ve pastaneyi iris okşayan pırıltılarla vurguluyorlardı. Duvarların her birinde, 9 rakamının olması gereken yerde altından minik bir kelebeğin bulunduğu birbirinin tıpatıp aynısı saatler vardı. Ancak bu saatlerden sadece biri çalışmaktaydı. Şaşırtıcı şekilde, çalışmayan saatler insanların en çok baktığı yerlere yerleştirilmişken çalışan tek saat en ışıksız köşeye asılmıştı. Saat, çimen yeşili boyanın üstüne krizantem desenleri çizilerek süslenmiş duvarın tepesinden pastanedeki kaotik şirinliği seyrederken emekli olmak isteyen ancak evlatlarının kendi hayatlarını kurma konusundaki talihsizliği yüzünden emekli olamayan yorgun bir babaya benziyordu. Her gün güneş battıktan tam 45 dakika sonra çekilen tavus kuşu işlemeleriyle bezeli kavuniçi tül perdenin desenlerine karışıp özgürlüğü tatmak istiyordu 9 rakamının yerine konmuş kelebek. Perdeden perdeye atlayarak dünyayı dolaşmaktı en büyük hayali. Gerçi pastanenin kendine has fıstıklı karamel kokusunu muhakkak özlerdi. Olsundu. Bir şeyler keşfetmenin ilk şartı başka şeyleri özlemeyi göze almaktı zaten. Bu da geçerdi. 9 rakamının yerine konmuş kelebeğin yansıması saatteki diğer rakamların arasında yarı belirsiz bir hal alarak tatlıların, pastaların, kurabiyelerin, keklerin…kısacası şekerle yapılan bin bir çeşit lezzet şöleninin sergilendiği ve satışa sunulduğu uzun vitrinin camına da yansırken bir kolu soğuk tatlılara ayrılmış vitrin, rustiği anımsatan bir mekanizmayla mutfaktan başlayarak tüm masaları dolaşıyor, müşterilerin istediği tatlıya anında, en taze şekilde ulaşmasını sağlıyordu. Bu sistemi çalışırken görmek büyüleyiciydi. Ülkenin en renksiz kasabasının en durgun caddesinde yer alan bu pastane çevresiyle alakasızlığı sebebiyle yanlış yere iniş yapmış, yabancı gezegenlere ait bir devriye aracını andırıyordu. Sanki her an eski usul döküm kasanın yerleştirildiği damarlı mermer tezgâhın arkasındaki mor mutfak kapısından bir uzaylı fırlayacak ve kablolar düğmeler ışıklar ile dolu bir panel açıp onu buraya neyin getirdiğini anlamaya çalışacaktı. Oysa mor kapıdan kimsenin fırladığı yoktu. Sıkı sıkı örtülüydü. Yalnızca kapının altındaki o incecik, cılız, sinsi boşluktan yoğun, koyu kırmızı bir sıvı aheste aheste sızmaktaydı.