Lavinya Dergisi
BEYAZ BALON
Bir beyaz balon…
Avucumda masum gibi duran, ama içi görünmez bir boşlukla dolu.
Ne kadar sıkı tutarsam tutayım, ipi çözülmeye meyillidir.
Çünkü hiçbir şey sonsuza dek elimizde kalmaz.
Beyazlığıyla kandırır bizi;
saflık gibi görünür ama aslında bir hiçliğin rengidir.
Balon dediğin, yalnızca havayla şişirilmiş bir yanılsama.
Tıpkı umut gibi: içinde görünmez bir boşluk,
dışında incelmiş bir zar.
Küçük bir darbede patlayacak kadar kırılgan.
İpinden tutan eller, bizim korkularımızdır.
Kaybetmekten, yalnız kalmaktan, unutmaktan korkarız.
Ama bilmeyiz ki balon zaten çoktan gitmeye yazgılıdır.
Avucumuzdaki her sıkı tutuş, kaçışı erteler yalnızca.
Ve bir gün…
İp kayar, balon yükselir, gözden kaybolur.
Göğe doğru süzülen beyaz nokta,
bizim yokluğa fırlatılmış hâlimizdir aslında.
Biz göğe değil, boşluğa bakarız.
Avuçlarımızda, biraz sıcaklık, biraz iz,
ve birdenbire ağırlaşan bir sessizlik kalır.
İşte o anda insan,
kendi kırılganlığını görür:
Sevgi de, umut da, hayat da
bir balon kadar savunmasızdır.
Ve hepsi, zamanı geldiğinde,
ipini çözerek bizden uzaklaşır.
Beyaz balon, masumiyetin simgesi değil,
kayıp ve faniliğin ta kendisidir.
Göğe yükselen her balon,
bizden kopup giden bir anıyı,
bir insanı, bir hayatı taşır.
Belki de gökyüzü dediğimiz şey,
binlerce kaybolmuş balondan örülmüş dev bir mezarlıktır.
Her biri sessizce süzülmüş, gözden silinmiş,
ama orada, görünmez bir harf gibi asılı kalmıştır.
Ve biz göğe baktığımızda,
aslında kendi kayboluşumuzu seyrederiz.
Çünkü beyaz balon, biziz.
Kendi ellerimizden, kendi hayatımızdan,
yavaşça süzülen biz.