Lavinya Dergisi
EĞRİLİKTE, ÇATLAKTA, HAYATTA
Kenarı eğri, yüzeyi çatlak, rengi beklenmedik şekilde karartılıdır. Bir Japon seramik ustasının elinde obje, ateşle sınandıktan sonra asla kusursuz çıkmaz. İşte tam da o eğrilikte, o çatlakta, o kararmada gizlenir güzellik. Çünkü tekrar etmeyen, yalnızca bir kere var olan, o ana ait kusur, değeri artırır. “Wabi- Sabi”, kusurun içinde gizlenen eşsizliği görmeyi öğretir.
Bedendeki simetrik özellikler, onun bakışı, konuşması, gülüşü… Her birinde farklı bir iz taşır. Onu diğerlerinden ayıran, bazen sesindeki dalgalanma, bazen inadına susması, bazen saçmalamasıdır. Bunların her biri ilk bakışta “kusur” gibi görünür ama aslında ayrıntılar, kişiliğin ve varoluşun damgasıdır. İnsanı, insana çeken şey tam olarak o küçük pürüzdür. Çünkü kusur denilen şey, aslında tekrar etmeyen bir imzadır. Bugün şikâyet edilen özellik, dün de vardır. Kişi, o haliyle sevilmiştir. Kusur sanılan yanıyla seçilmiştir. Zamanla değişir, dönüşür, başka bir görünüme bürünür ama özü baki kalır. Gözlerin parlaklığı azalır, saçların rengi değişir, yüzün çizgileri artar. Lakin o çizgiler, yaşanmışlığın izidir. Seramiğin ateşte açtığı izler gibidir. Ve her çatlak gibi, her çizgi, her takıntı onu eşsiz kılar. Kusursuzluk diye bir şey yoktur. Kusursuzluğu arayan aslında bir hayali sever.
İnsanı sevmek, Wabi-Sabi’deki gibi kusurun içinde değil, kusurla birlikte güzelliği görmektedir. Her beden başka bir biçim taşır, her ruh başka bir renk. Farklılıklar eksiklik değil, hayatın çeşitliliğidir. Kusursuzluğu aramamak gerekir. Çünkü insan; yaradılışı ile olduğu gibidir. Zorlamadan, yormadan, anlamaya çalışarak, doğallığında sevebilmek… İşte en yalın, en gerçek güzellik budur. Aşkta, dostlukta, arkadaşlıkta ve eğrilikte, çatlakta, hayatta…