Lavinya Dergisi

BİR KALEM HİKAYESİ
Aksu ÜNAL

Kelimeler bazen durup keşfedilmeyi bekledi bazen denize, kedere, sokağa ya da insana saklandı. Onu çağırdım, buldum ve el ele verdik. Karanlığı, belirsizliği, isimsizligi beraber geçtik. Sözlerin dansını adım atmadan anlayamazdım. İçsel oyunlarım beni bu dansa davet etti. Eğer siz de sözleri duyuyorsanız dansınız çok yakındır.

…Kelimeler benim nefesimdi. Kendi nefesimi bilinçlice alıp verebileceğim oyuncaklarımdı, amacımdı, tutkumdu. Kelime çektim içime kelime verdim.  Kelimelerle büyüledim ve büyülendim. Yazının başına oturduğumda elimdeki kalemime bakıp bunları düşünüyordum. Yazmayı biliyordum, yazılan olmayı da ama kalem olmak nasıldı acaba? Yüzyıllardır ifade aracı olmak,  bir insanın tüm duygularıyla hemhal, medeniyetin ve sanatın baş tacı olmak…  Elimde devleşen oydu aslında. Zihnimi metalaştıran, aktaran ve süsleyen oydu. Benim aklım bir topraksa o çimenimdi. Zihnimin yollarını güzelleştiren.  

“Evet o benim” dedi elimdeki kalem. “Sümerlilerden gelen atalarımın çocuğuyum ben.  Senin kelimelerinle var oluyorum, yeniden doğuyorum her kelimenle.” Dedi. Şok olmuştum. Elimdeki kalem konuşuyordu.  Konuşuyordu! Donup kalmıştım. Sakince gülümsediğini de hissettim bir yandan. Birikiminin verdiği olgunluk dolmuştu kendisine sanki. Kalemle telepatik bir bağ mı kuruyordum, delilik miydi? “Sen konuşuyor musun?”  “Evet, bu kadar zamandır konuşuyordum ama sen hazır olduğun için beni yeni duyabiliyorsun. Dünya zamanının dışındayım ben. Sezgi ve ifade boyutunun arasındaki kapıyım. Sezgi ve düşüncenin metalaşmasında rol alıyorum, enerjinin dünyevi diliyim.” Şaşkınlığım hayranlığa sonra tekrar şaşkınlığa dönüyordu. Onu masanın üzerine bıraktım ve sanki ayakları çıkacakmış gibi baktım. Yerinde duruyordu hiçbir şey yapmadan. Zihnimden geliyordu bu ses. Evde kimse yoktu. Ayrıca olsa bile böyle bir konuyu alelade bir zamanda boşluğa kim neden söylesindi ki, kimseyle konuşmuyorken.  O zaman ben de zihnimden konuşmaya devam ettim. “Yazdıklarımı depoluyor musun?”  dedim. “Evet” dedi ve devam etti. Her duygunu hissederim ve kaydederim. Asla yargılamam çünkü hepsi insanı anlatır. İnsandan başka kim kendini böyle güzel bir şekilde ifade etme yeteneğine sahip ki? Endişeni de tutarım içimde. Geçen gün gireceğin sınav için çok endişeliydin hatırlasana. Senin tüm duygularını hissettim. Senin sayende ben de seninle anlatabiliyorum şimdi kendimi. İfadenin tüm şekillerine hakimim. Aşkı da senin bakış açınla anlayabiliyorum. Halbuki sen bile aşkı anlamadığını söylemiştin.  Hissedebildiğim gibi bazen de anlattığın olayın içine giriyorum. Senin bakış açınla olayları görüyorum ve duyguları tadıyorum.  Bu bir sihir anlıyor musun? Kim yapabilir bunu yazmayan insandan başka? Beni büyülüyorsun. Senin sayende iki dünya arasında ulvi bir görevi üstleniyorum.  Tarihin ilk zamanlarından beri bir “kapı”  oldum ben.  Üç boyutlu olduğumu değil, eğer odaklanırsan içimden başka dünyaların da çıkacağını anlıyorsun şimdi.” “Evet” dedim.  Şaşkınlığım geçmiş, kelimelerine dalmıştım. Kafamdaki kelimelerine.  Onu gerçekten anlıyordum. Bir nesneden daha fazlasıydı. Ne olduğunu bana açıkça anlatmıştı. “başka kalemlerle de şu an olduğu gibi telepatik bağlar kuruyor musun?  Yani diğer kalemler de senin ne yazdığını biliyorlar mı? “Kolektif bir bilincimiz olması dışında hayır” dedi net bir sesle. “Bu seninle ikimiz arasında bir köprü. Herkes kendi kalemiyle kişisel köprüsünü kurar” dedi.  Sen yazmaya başladığın anda aramızda bir portal açılıyor gibi düşün. Bu portalın açılışını da bana düşüncelerini akıtarak sen başlatıyorsun. Kelimeler kâğıda düştüğü anda ikimizin de titreşimi yükseliyor ve aramızdaki bağlantı kurulmuş oluyor. Sen de içinden bir şeylerin aktığını hissetmiyor musun yazarken? İçinin boşaldığını, dalgalı zihninin çarşaf gibi uzandığını? Bu etkiler işte tam da dediğim şeylerin etkisi. Boyut atlamasının etki -tepkisi. “Evet, dediklerini içimde birebir hissediyordum. İçimden akan şeyler kalemimin etkisiyle devleşiyor inanılmaz bir ahenk oluşturuyordu. Kelime doğuruyor, kelime öldürüyordum.  Nokta koyduğum cümlelerin sonrası gibi her seferinde ben de yeniden başlıyordum.  Kalemle beraber kelimelerin elinden tutarak karanlığın, belirsizliğin ve isimsizliğin içinden geçiyordum.