Lavinya Dergisi
YÜKSEKTEN UÇANLAR
Efsaneye göre, İkarus balmumundan kanatlarını takıp göğe yükselmişti. Babası Daidalos ona tembihlemişti: “Ne çok yüksel, ne de çok alçaktan uç. Aksi hâlde güneş kanatlarını eritir, deniz seni yutar.” Ama gençlik, her zaman uyarılardan hızlıdır. İkarus, rüzgârın coşkusuna kapılıp yükseldikçe yükseldi; özgürlük sarhoşluğu, temkinin sesini bastırdı. Güneşin sıcaklığı önce hoş geldi, sonra yakıcı… ve sonunda kanatlar eridi. O, maviyle altın arasında, bir anlığına gerçekten özgürdü — düşmeden hemen önce.
İkarus’un hikâyesi, sadece bir düşüş masalı değil. Aslında hepimizin hikâyesi.
Biz de her gün kendi kanatlarımızı takıyoruz: başarı arzusu, mükemmel görünme isteği, alkışlara duyulan açlık… Her biri bizi göğe taşıyor gibi görünse de, balmumundan farkı yok. Çünkü insanın en kırılgan yeri, kendi gururudur.
Modern dünyanın gökyüzü artık gerçek değil; cam ekranlardan yansıyan bir yanılsama. İnsanlar, daha parlak olmak için kendini yakıyor. Kariyer basamakları, sosyal medya sahneleri, takdir toplama yarışları… Hepsi birer güneş: çekici, ama yakıcı.
Biz, “daha yukarı”ya çıkmanın özgürlük olduğunu sandıkça, düşmeyi unutuyoruz. Oysa bazen, ayağının toprağa değmesi bir lütuftur. Çünkü en yüksek uçuş, çoğu zaman en büyük yalnızlıkla biter.
İkarus’un asıl suçu hırsı değil, sınırlarını unutmaktı.
Her insanda, biraz İkarus vardır: denemek isteyen, sınırları zorlayan, imkânsızı düşleyen bir yan. Ama o yanın yanında, bir Daidalos da olmalı — aklın sesi, temkinin rehberi. Ne yazık ki, biz artık Daidalos’u susturduk. Sadece hızın, yükselmenin, “daha fazlasının” peşindeyiz.
Yavaşlamayı zayıflık, alçak uçmayı korkaklık sandık. Oysa bazen, yükseğe çıkmak değil; dengede kalmak cesaret ister.
Belki de düşüş, bir son değil; bir hatırlayıştır.
Toprağa çakıldığında, gökyüzünün nasıl göründüğünü gerçekten anlarsın. Güneşin parlaklığı değil, gölgenin serinliği kıymet kazanır.
Belki de özgürlük, göğe çıkmakta değil, düşmeyi kabullenmekte saklıdır.
Belki de gerçekten “uçmak”, hiç kanat takmadan da mümkün.
Bir gün sen de yükseklere göz dikersen, İkarus’u hatırla.
Yükselmek istiyorsan, güneşi değil, kendi iç ışığını izle.
Çünkü dış dünyanın parlaklığı geçicidir; ama içindeki ışık, seni yakmaz — seni yaşatır.
