Lavinya Dergisi

KIZ VE EJDERHA
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Tanıdık tanımadık dostlar! Türküler, şiirler, sözler dolanır dillerinizde. Sever yürekleriniz, tasvir eder niceniz sevdiğini. Kiminiz der ki, sevdiğim ceylana benzer. Ahu bakışlıdır. Gözleri alır götürür beni yeşil diyarlara. Kiminiz de anlatır o bir kuştur, kanatları vardır. Süzülüp durur gökyüzünde. O süzülür ben izlerim. Bülbül gibi şakır, konar güle şiirini yazanınızı da okudum. Sonra kedi gibi uysaldır benim yârim diyeninizi de duydum. Yırtıcı pençeleri vardır çıkarmasın aman cümlesini de... Bu sözlere ve sizlere kâh inandım, kâh güldüm, kâh hüzünlendim. Ama kendi sessizliğimde yaptım bunu. Ne de olsa deli dediniz bana: 'Aklı yitmiş, biliyor musunuz böyle değilmiş. Eskiden, çok eskiden epey akıllıymış. Aşk derler, aşkından böyle olmuş gariban, tutulmuş bir kodamana.' Kodaman ya! Siz ceylan, kuş, kedi diye anlatınca yârinizi, ben sorgulamazdım sizi. Sorgulamayı bilmezdim ki! Oysa benim sevdiğim de ejderhaydı. Sonu da buydu! Bende hissizlik ve derin bir sessizlik. Sizce delilik ve bolca alay etmişlik. Ben de biliyordum herkes kadar yârime efsane dedi tarih. Sizler gibi kitaplar da inanmadı çoğu zaman varlığına. Ama gerçekti. Hava gibi, su gibi, en çokta ateş gibi sahiciydi. Efsane gerçekti. Yine kiminiz uğur getirdiğini düşündü kiminiz uğursuzluk. Bilgelik ve iyilik olarak tanımladı bir diğeriniz. Bana getirdikleri sessizliğime gömüldü çoktan. Lakin anlattım sizlere hatırlayın, heybetli dedim benim yârim. Heybetine vuruldum. Görkemi, ihtişamı kazandı hislerimi. Dikenli kuyruğuna aldırış etmedim, ağzından çıkan alevleri düşünmedim. Büyüktü, kuvvetliydi. Birçoğumuz buna imreniyordu. Sizin sadece hayalinizde gördüğünüz kanatlarda ben havalanıyordum. Pullu derisini ellerimle okşuyordum. Bülbülden öte, gülden çok sevile, benim sevdiğim efsaneydi. Ejderham ve ben uçarken kâh dağına efsanede. Nice zaman sonra düşünce, anladım ki heybet olmamalıymış yârda aranan. Yaşadım ki ağzından çıkan alevlerdi önce beni yakan, dikenleriydi ilk bana batan. O büyüdükçe ben ezildim. Ezildikçe dilsizleştim. Kanatlarını çırptıkça rüzgârı savurdu beni. Pullarını döktükçe kalanlarını ben süpürdüm. Elimde çalı süpürgesi, böğrümde yârin nefesi. O yaktı, ben bekledim. Bekledikçe hissizleştim. O gitti, ben kaldım. Kaldıkça aklımı yitirdim. Aklım yitince durmaksızın süpürdüm kalanları. Deliydim. Hala iki adım yukarı, beş adım aşağı atarım. Süpürgem de kırıldı kırılacak. Ve korkarım bir yandan da tüylerim ürperir. Ya dönerse, heybetine heybet kattıysa, ağzından çıkan alevlere rağmen ellerim yine pullarına talip olursa. Görkemin büyüsüne kapılırsa. Görkemin büyüsü, pullar. Tanıdık tanımadık dostlar; “Ejderha görürseniz kaçın!” Sevmeyin, beni yaktı, yanmayın, ceylan bakışlıları sevin, onlara türkü söyleyin, narin kuşları sevin, gökyüzünde süzülüşlerini izleyin. Bana anlattığınız gibi. Sevmeyin, onlar efsane. Ben yandım! Heybetliydi ve ihtişamlı. Çalı süpürgem kırıldı kırılacak! Pulları, pulları ne olacak? Ya gelirse, yürek yeniden Ejderhaya inanırsa. Daha ne kadar yakacak?