Lavinya Dergisi

KRALIN KRALİÇESİ
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Kral ve Kraliçe, sardunyaların sarmaladığı uzak bir ormanda yaşıyordu. İkisi de zamana, dikenli yollara, kara kışlara, kavurucu sıcaklara, suyu azalan yamaçtaki nehre, dallarında olgunlaşamayan böğürtlene rağmen birbirlerini seviyordu. Yıllar içinde öğrenmişlerdi, kara kışlar geçiyordu, böğürtlenler yeniden meyve veriyor, kavurucu sıcaklarda suyu azalsa da yamaçtaki nehir serinletiyor, dikenli teller onları bilhassa yabancılardan koruyordu. İkisi de saati, mevsimleri, geceyi ve gündüzü güneşten, aydan, ağaçlardan, böceklerden ve rüzgârlardan öğreniyordu. Kral ve Kraliçe kâh Ağustos böceği ile dans ediyor, kâh dondurucu karda kartopu oynuyordu. Yıllar böylece akıyordu. Artık kralın saçlarında beyazlar, kraliçenin gözlerinde çizgiler vardı. Kral eşsiz atlara binmeyi seviyordu, Kraliçe kuşlarla konuşmayı. Lakin hayat hep güllük gülistanlık geçmiyordu. Yıllara dikenli teller dayanamayınca, sardunya kaplı ormana misafirler konuk oluyordu. Düşünmeden kırıp döktükleriyle onlar, Kral ve Kraliçenin canını yakıyordu. Bazı misafirler elinde ısırgan otuyla bile dolaşıyordu. Kral daha sağlamdı, bu duruma pek aldırış etmiyordu. Kraliçe kızgındı, Kraldan sadece onun saçlarına taç yapmasını istiyordu. Kral ise Kraliçeden karşı ormanda yaşayan Polyanna'ya benzemesini. Oysa Kraliçe karşı ormana gitmiyordu. Polyanna’yı sevmiyordu ve Kralın papatyadan yaptığı taçlara bayılıyordu. Kral, Kraliçeye bir zaman sonra Kara Melek diyordu. Bunu Kraliçenin kuşları da duyuyordu. Kral onu zaman zaman bencil ve kötü olmakla suçluyordu. Lakin Kral unutuyordu, Polyanna'yı gören yoktu. Sadece çocuklar masalda ismini sayıklıyordu. Kraliçe Kara Melek olabilme ihtimalini reddediyordu. Nihayetinde insan olarak doğmuştu ve karmaşık duygular besliyordu. Isırgan otu ile dolaşan misafirlere hala kızıyordu. Sonsuz bir anlayışa hiç sahip olmamıştı. Kral da bunu ta çocukluklarından biliyordu. Kraliçe çok sevebildiği gibi, nefret de edebiliyordu. Kıskançlığı, bencilliği, adaleti, merhameti, iyiliği ve dostluğu, aynı göğüste barındırıyordu. Ne Polyanna idi, ne Kara Melek, O Kraliçeydi. Papatyalı taçların tek sahibi, Kralın yamaçtaki nehirde el ele serinlediği, kara kışlarını geçirdiği, böğürtlensiz kaldığı, dikenlere beraber göğüs gerdiği, içten içe anladığı, sevdiği, eşsiz atlara binerken onu izlemesinden onurlandığı, geçmişi, bugünü ve uzak sardunya ormanındaki Kraliçe... Kralın Kraliçesi...