Lavinya Dergisi

FECRİSADIK
Gülşah DEMİRCİ

“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”

Sıkışıyor göğüs kafesim Ve gittikçe daralıyor amansız bir savaş meydanında Çaresizce yaralanan kalbim… Keskin hançerleri saplandığında hainliğin Kifayetsiz kalırken tüm dünya, Anlamı boşalıyor bağrımda büyüyen kelimelerin… Hatıralarımda canlanıyor O çok sevdiği uçan balonunu kaçıran çocuk Elma yanaklı… Dudakları bükük… Neyi sevdiyse ellerinden kayıp gitti Sonu olmayan bir sürgün gibi Ceplerinde yokluk… Akşam iniyor işte… Hüzün, göz pınarlarımda bir eşikte Ağla, diyorum Ağla ve dağla Acısını gittikçe büyüyen sessizliğin Ve etrafını saran kalabalık kimsesizliğin… İnsanlıktan nasibini almamış vicdanlarda Büyüyen sinsilik… Çocuksu düşlerime çörekleniyor Güven mi? Öyle bir sözcük, artık silik… Şeytani bir elin tuttuğu kalem Karalıyor özenle yazdığım ne varsa… Bu ne dert, bu ne elem! Hükmü yok oluyor iyiliğin… Bir umut kuşu tutuyor içimdeki çocuk Minik parmakları arasında, Kalbini hatırlatan avuçlarında… Gece boyu kimsesizliğine yoldaş… Ve son gücüyle bırakıyor göğe Can havliyle havalanan kuşun Uçmaya çalıştığı gök, Kapkaranlık… Ümit kesilmediğinde bir ses yankılanır: ‘Varsın olsun kimse olmasın Vakti geldiğinde ışık olur Gecenin sonunda bekleyen aydınlık Çocuk kalpliler için şifadır Gün doğuncaya kadar süren fecrisadık… Ağla! Ağla ve dağla! Acıyla yanan kalbinin devası Kendi kalbindir Yapılan zulmü gözyaşlarınla yıka! Ne anlar gönül inceliğinden, Oranın yabancısı! Ve bil, yine o kalbin niyetidir Tek şahit, tek tanıdık! Üzülme, gecenin sonunda Er ya da geç bekler, Müjdelenen fecrisadık! Büyüme sen O çocuk kalbine Kal sadık!’