Lavinya Dergisi

ANLAM VE ANLATININ HAYATIMIZDAKİ ÖNEMİ
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Hayatımız anlamlar ve bu anlamlara yüklediğimiz anlatılardan oluşmaktadır. Geçmişten günümüze kadar insanların anlamlar ve anlatıları her ne kadar değişmiş gibi gözükse de olayın derinine indiğimizde aslında anlamların aynı fakat anlatılan senaryoların farklılaştığını anlayabiliriz. Tıpkı şu anda teknolojinin gelişmesi ama altında gizlenen anlamların hep aynı olması gibi. Daha da bunu örneklendirerek açmak gerekirse; internet üzerinden gidebiliriz. Birkaç yıldır internet hayatımızda büyük bir anlam ifade etmektedir. Bu nerdeyse tüm Dünya’da hepimizin vazgeçilmez bir gerçeği haline gelmiş bulunmakta. Tek bir tuşla bütün olaylar, son dakika bilgileri, gitmek istediğimiz yerler, tarihsel olaylar hepsi elimizin altında. Peki ya bundan seneler önce hani şu annelerimizin babalarımızın hatta nine ve dedelerimizin zamanında durum nasıldı? Hiç düşündünüz mü? Şimdi olaylara daha farklı çerçevelerden bakalım ve internetin olmadığı hatta bahsinin dahi geçmediği yetmişler, seksenler dönemlerine bir geri dönüş yapalım. Türkiye’de herhangi bir şehrin herhangi bir mahallesinde yaşıyoruz. On yaşlarında bir ilkokul öğrencisiyiz. Öğretmenimiz Kurtuluş Savaşıyla ilgili bir ödev veriyor. Ve o akşam okuldan eve kafamızda acaba bu ödevi nasıl yapacağım düşüncesiyle koşa koşa geliyoruz. Sofrada otururken ilk olarak ailenin en yaşlısı olan Ahmet dedemize soruyoruz “Dede Kurtuluş Savaşı hangi tarihte ve nasıl meydana geldi?” dedemiz yüzünde buruk bir tebessümle bize o yıllardaki anılarını hatta silah arkadaşlarını anlatıyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün cesaretinden, kararlılığından gururlu bir ses tonuyla bahsediyor. Dinledikçe dinleyesimiz her söylediğini kâğıda yazma telaşımız paha biçilemez. Daha sonra ablamız ya da abimizden kalan eski dünya çocuk ansiklopedilerini buluyoruz, annemizin dantelli vitrininin en alt köşesinde. Heyecanla sayfaları çevirmeye ve Kurtuluş Savaşıyla ilgili resimleri bulmaya çalışıyoruz. Çünkü yazımızı yazdık her şey hazır ama öğretmen birkaç tane de resim koyarsanız daha iyi olur dedi. Bulduğumuz resimleri özenle kesiyoruz. Tabi bir yandan da üzülüyoruz keşke bu resimleri kesmeden çoğaltabilsek. Hem hep bizimle bu ansiklopedinin arasında kalırlar hem de ödevden tam not almış oluruz. Ertesi gün bütün ödevi özenli ve güzel bir şekilde tamamlamanın verdiği sorumluluk duygusuyla uyanıyoruz. Sabah sabah salondan bir takım kadın gülüşmeleri sesi geliyor merakla ve sessiz adımlarla gidiyoruz salona doğru annemiz ve komşusu Ayşe Hanım teyze ellerinde bir şeylere bakıp gülüşüyorlar. Gidip sorduğumuzda bunun bir mektup olduğunu ve içinde İtalya’dan gelmiş kartpostallar olduğunu öğreniyoruz. Hafif eğik duran bir kule var elinde tuttukları resimde. Burası Pisa Kulesiymiş, Ayşe Hanım Teyzenin kızı Handan abla burada moda okuyormuş. Döndüğünde çok ünlü bir modacı olacakmış bütün ünlülere kıyafetlerini o dikecekmiş. Tatlı gülüşmeler ve hayaller eşliğinde okulun yolunu tutuyoruz. Yeni bir şey daha görüp öğrendik Pisa Kulesi. İşte şimdi 2000’ler yılına dönüş yaptığımızda o zaman on yaşında olup ilkokula giden Ali’nin veyahut Aylin’in bugün ellilerine merdiven dayamış olduğunu ve ellerindeki dokunmatik telefonla belki o Pisa Kulesinin önünde çekildiği fotoğrafı instagramda veya facebookta paylaşmak üzere olduğunu görebiliriz. Evet şimdi araştırmak istediği her şey bir tık uzağında belki eskisi kadar çaba göstermek dedesine sormak ya da ansiklopedileri karıştırmak zorunda değil. Ama amacı hala aynı bilgiye ulaşmak. On yaşındayken de bilgiye ulaşmak için çeşitli yollar tercih ediyordu. Şimdi de aynı bilgiye ulaşmak için bu zamanın teknolojisi olan interneti kullanıyor. Çünkü o zaman öyle bir şansı yoktu. Anlamlandırma şekli değişti ama altında yatan anlam hala aynı özünü koruyor. Araştırma duygusu bir şeyleri öğrenip hayata geçirme olgusu hala aynı şekilde devam ediyor. Ve ilerleyen yıllarda teknoloji ne şekilde gelişirse gelişsin asıl anlam her zaman baki kalacaktır.