Lavinya Dergisi

KARADUT
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Bahar, sevinç ve ılık bir hava. Bahçemdeki dut ağacı, çiçeklenmişsin, yine aldım kitabımı elime, gölgende serinliyorum. Eşlik eder misin? Yalın ayak yürüyorum gövdenin etrafında, bir adım, iki, üç sonra dört derken. Sen de sayı sayar mısın? Düşünüyorum, bazen tatlı bazen ekşisin, pekmezsin, pestilsin, şurupsun... Hangi yaradan bahsetsem merhemsin. Sayende az kulağım çekilmedi de değil, biraz da sitemsin. Leken çıkmıyor, inatçısın, işte tam da bu noktada benim gibisin! Dalından düşüp kanattığımda dizimi düşündürensin. O aslında ikinci yaramazlığımdı hatırlar mısın? Sonra ilk tökezlediğimde adeta, öğretensin. Sen bile şaştın kendine belki de. Sadece meyveyim diye cevap verdin. Elbette öylesin! Nimetsin. Ağladığımda, karadut gibi ol diyenleri duyar mısın? Yarana başka yerde ilaç arama, “Aha bu karadut gibi.”, “Kendi dalın iyileştirsin yaranı.” diyen komşu teyzeyi sen de benim kadar sever misin? Sahi hikâyeni bilir misin? Thisbe ve Pyramus, iki âşık, gizlice bir dut ağacının altında buluşurlarmış. Bir gün ağzında kanlı et parçası olan bir aslan! Ayırmış ikisini, sevdiğinin eşarbını aslanın parçaladığını görünce ölmüş sanmış aşkını, kıymış canına, oysaki O, saklanmıştı mağarada. Sonra sevdiğinin öldüğünü gören diğeri, O da kıymış canına… Böylece karadut doğmuş, yani sen. Dalındaki de ölümsüz bir aşkın meyvesiymiş. Yaprağında Thisbe’nin gözyaşları. Diyor mitoloji, insanlar ve masallar. Biraz daha sessizce dinler misin? Yoksa duygulandın mı sen de ağlar mısın? Ondan mıdır bu uğultun? Âşıkların aşkına inanır mısın? Aşka? Aslında kimseyi yemeyen aslanı affeder misin? Hançeri mi suçlarsın yoksa? Ses çıkarmayan mağarayı mı? Ben? Anladım önce beni sorarsın? Ben senin gibiyim nicedir. Açılan yarama kendim çare ararım. Aslanı da affetmem, hançeri de, mağarayı da. Kör olurum, gözyaşımı göstermem, lâl olurum, acımı dile getirmem, kanayan yüreğimi yaprağım olmasa da kendimle şifalandırırım. Anlar mısın? Yıllardır konuşurum seninle, saçımı okşar mısın? Olur da bir gün güçsüz kalırsam, şifa bulamazsam özüme, birkaç yaprağını benimle paylaşır mısın?