Lavinya Dergisi

BİZ YENİDEN
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Son on bir ay kalemimi baskılıyor. Yazdıkça derin bir iz beliriyor kağıtta. Yaşananların derinliği kalıcılığı arttırıyor muhakkak. Yaşanan onlarca talihsizliğe, savaşılan cahilliğe, hatta kaybettiğimiz sevdiklerimize rağmen bile doğan her günde yepyeni isteklerle başlıyoruz gözlerimizi açmaya. Karanlığın sonunda aydınlık vardır diyerek ümidimizi canlı tutuyoruz. Yeni gün yeni bir umuttur görmeyi bilene. Her son yepyeni bir adım. Nereye ve kime doğru attığımız önemli. Koşar adım gittiğimiz her yol doğruya çıkmayabilir, atmaya korktuğumuz her adımda sendeleyebiliriz, başımıza ne geleceğinden çok kim geleceğini düşünmeliyiz belki de. İnsan, insanın hayatına mal olmasıyla ünlüdür çünkü. Pencereden içeriye aldığımız kadar doluyor güneş yüreğimize. Kapatıp perdesini çektiğimiz pencerelerden ışık beklemek aptallıktır. En fazla arada kalan güneşlikleri yıpratmış olursunuz, tıpkı iki insan arasında kalmış zavallılara yaptığımız gibi. Kalbin karanlık köşelerine nüfus edip aydınlatmak için önce perdelerimizi çekelim. Yaşamayı hissetmek de böyle mümkün sanırım. Kötülüğe rağmen iyilikle karşılık vererek hayata, karanlık yerine ışığın geldiği noktaya odaklanarak, umutla bir şeylerin değişmesini beklemek gerek, belki de değiştirmek... Başkalarıyla çözemediğin problemleri ayna karşısında çözmeye çalışmak kadar çaresizce bazen, ama her şeye rağmen sorunların çözüleceğine inanmak da umut etmektir. Bir bekleyiştir. Bekleyiş ise bir amaçtır. Amacı olmayan insanın ne beklediği ne de yolunu gözlediği bir şey vardır. Sadece boşluktur. Boşluk sonsuzdur. İçine girmeye çalışsan kendisine çeker, girdabında kaybeder bu yüzdendir ki boşluk tercih ettiğimiz bir şey değildir. Boşluk düşülen bir şeydir. Pinhan olan milyonlarca düşüncenin arasında boğulurken en ufak arada nefes almak isteriz. Gerçek havayı ciğerlerimizde hissetmek gizin büyüsünden sıyrılıp, şeffaflığı seçeriz. Umut etmek isteriz yeniden, batan güne inat doğan güneş için; Güneş doğar ve biz yeniden umut ederiz. Etmeliyiz…