Aslında her başlangıç sancılı, korkulu ve sarsıcıdır. Kolay olarak başladığımız ne var ki şu hayatta? Daha doğarken ağlayarak başlamışız biz insanlar bu hayata. Başlangıç, daha o zamandan gözümüzü korkutmuş; ciğerlerimize dolan ilk oksijen yakmıştır tüm yakıcılığıyla bedenimizi. Şimdi ise o olmadan
27 yaşında, İstanbul’da hemşirelik yapmaktayım. Bir evin ortanca kızıyım. Vanlıyım. Kimi farkındalık, kimi hassasiyet dese de, ben “sinir uçları açık olmak” diyorum kendi halime. Bu halimdi dünya’yı olduğundan ağır hissettiren. Ve yazmak… Nefes almak gibiydi bunların yanında. Nefes almak ve anlaşılmak dileğiyle…
Öyle bir farkındalık ki, bir yanı delilik diğer yanı ise dahilik. Sahi ben hangi yanına savruldum sonunda.
Lavinya Dergisi
Yazarlarımız
EN SESSİZ VEDA
Yazın, insanı sıcaklarıyla bunalttığı bir ağustos gününden…Her şeyden habersiz, abisi Mehmet ile evlerinin balkonunda oynayan küçük bir kız çocuğuydu Melis.Bir zil sesi ve gelen, teyzesi Feride… Ağlayarak annesine bir şeyler anlattığını ve sonra annesinin de ağlamaya başladığını gören Melis ve abisi
BU BİR KAYIP İLANIDIR
Sahici gülümsemelerimi,Umutla taşan coşkumu,Yarına varacak inancımı,Bugünden gidecek gücümü,Sakinliğimi…Hatta en sahici duygum olan —Öfkemi bile kaybettim.İnsan gibi hissettiren her duyguyu ve…En acısı: hevesimi.Tam olarak nerede ve nasıl kaybettim, bilmiyorum.Ama söylentilere göre, bu sıralar böyle
SESİMİ DUYAN VAR MI?
Anlaşılmak, biz insanlar için su, yemek ve hava gibi temel bir ihtiyaçtır aslında. Günümüzde, anlaşılmaya susamış bir sürü insan görüyorum. Ne acı şey, anlaşılmamak…Anlaşılmamak; klostrofobisi olan bir insanın çok dar bir alanda kalması gibi, son derece huzursuz edici ve endişe vericidir. Ya da örgü
KOŞUYORUM AMA NEREYE?
Koşuşturmalarımızın sadece birbirimizi sobelemek için olduğu, rekabetimizin tatlı ve
BAKIŞ AÇISI HAYAT KURTARIR
Hani hep söylenir ya, “Bardağın hangi tarafından bakıyorsun?” diye…Yaşadıklarımız ve edindiğimiz acı tatlı tecrübeler, o bardağın hangi tarafını gördüğümüzü belirler.Bir de devamında kendimizi nasıl beslediğimiz etkiler bu bakış açısının yönünü ve derecesini.Mesela bir pazar günü evinde kitap okurke
KARANLIĞIN SOĞUK ŞEFKATİ
Mevsimlerden kışaGünün her zaman gecesineOdanın hep en kuytu köşesineVe insanlardan, en çok sana sığındım Kışın içimi ısıtmadığı,Gecenin beni uyutmadığı,Ve o kuytu köşenin beni barındırmadığı gibiSende de olmadım, olamadım benKaranlığın vadettiği umut kadardınSislerin ardından beliren bir gölge
YAŞAMAK MI VAR OLMAK MI?
Yine uyandı; dünden yeni ama aslında pek de farklı olmayan bir güne. Güneş yeniden yorulmadan doğdu üzerine; yine aynı özen, ışıltı ve görkemle. Kuşlar nasıl da heyecanlı ötüyordu… Sanki kulak verse anlatacakları bir şeyler varmış gibi, cıvıl cıvıl ve durmaksızın…Kediler… Daha tamamı uyanmış değildi
İNSAN OLMAK GÜZEL MESELE…
Oturduğu balkondan, birçok bina, birçok ev, birçok daire gözüküyordu. Birçok hayat…Kapattı gözlerini sımsıkı… Sol çaprazında, saat erken olmasına rağmen ışıkları kapalı olan evi düşündü. Anne, baba ve yeni doğmuş bir bebekten oluşan bir aile… varsaydı. Derin bir nefes alıp düşünmeye devam etti. Anne
SÜRGÜNÜN ‘BEN’ HALİ
Küsebilir miydin kendine?Ya da kendini cezalandırabilir miydin?Kızsan, terk edebilir miydin? OKUMAYA DEVAM ET
CEZALI MIYDI? ÖZEL Mİ?
Her birimiz, birbirimizden farklı ve kendine özgü yaratıldık. Parmak izlerimiz kadar özel ve değerliydik. Düşünüş biçimlerimiz, olaylara bakı
YALNIZLIK
Savruk ve yorgundu hayalleri.Bakışları mahzun, gülüşü hep yarım…Eksikti hep bir yanı;Göğsünün tam ortasında, yerine sadık bir boşluk…Soğuk, inatçı ve hep var olan.Sanki yıllar öncesinde buruşturulup atılmış…Üstü karalanmış bir kâğıt gibiydi;Ne devam edebiliyor,Ne de geriye dönüp kendini yeniden yaza
FIRTINANIN İÇİNDE
Öfke…En somut, en yakıcı duygu.Ateşi tutmak gibi;Yandığını hissedersin,Ama bir yanın da yakmak ister.Önce hafif bir rüzgâr gibi yaklaşır,Sonra şiddetli bir toz bulutuna dönüşür…Bir kum fırtınası kadar dehşetli.Göz gözü görmez, sesler duyulmaz.İşte öfke tam olarak böyle bir fırtınadır:Karmaşık, çıkıl
HEP EKSİK
Tenimde, en çok da burnumun sızısındahissediyorum ayazı.Verdiğim soluğun buharında belki de.Ama en çok da içimin en derininde:Hiçbir zaman dolmayan…Geçmeyen ve geçmeyecekmiş gibi hissettiren o boşlukta.Sorguluyorum kendimi:"Bu boşluk, bu soğukluk geçer mi?" diye.Belki kalabalıklar azaltır, diyorum.K

